25.09.2006

MACELLAN


- Söyle bakalım Macellan, beni ne kadar seviyorsun?
- İşte bu kadar hayatım...
- Ne yani o kadarcık mı? Sağ elinin ucundan sol elinin ucuna kadar...
- Evet ama kısa yoldan değil uzun yoldan.


24.09.2006

AYRILIK


Sevmiş
olduğunuz kişiye
şu anda ulaşılamıyor.
Lütfen bir daha
hiç denemeyin.

The person
you have loved
can not be reached
at the moment.
Please
never try again
later...


20.09.2006

Selam Arkadaşlar


4-5 günlüğüne ailemi görmek üzere izmir'den ayrılıyorum. Gitmeden önce bir yazı ekleyeyim de gözüm arkada kalmasın diyordum ama başaramadım.

O üzerimdeki karabüyü hala kalkmamış demek ki; tam altı yıldır, bineceğim otobüslere son dakikada yetişiyorum ben, kıl payı... Bu gece de öyle oldu, gayet önemli (!) şeylerle meşgulken bir de baktım ki servisin kalkmasına sadece yarım saat kalmış ve ben hala valizimi hazırlamamışım. Üstelik şu an da bilgisayar başındayım...

Tamam evladım bırak yazmayı...

Herkesin yanaklarından öpüyorum, kendinize iyi bakın...

Hepinize hayırlı ramazanlar...

17.09.2006

Sobeli-yorum 2


İnanın çocukluğumda bu kadar saklambaç oynamamıştım, kısmet bugünlereymiş. O çalının arkasında sessizce ve hiç kıpırdanmadan durduğum halde sevgili Zü-Leyla beni görmüş ve sobelemiş. Eh ne yapalım, soruları cevaplayalım madem...

Ölmeden önce mutlaka yapmak istediğiniz şey?
 
Dünyada beni anımsatacak bir iki eser bırakabilmek (Kollu bacaklı insancıklar dışında)

En çok sevdiğiniz tatil yeri?
 
İzmir, Çeşme.

En çok sevdiğiniz ve okumaktan keyif aldığınız kitap?  
Şimdi, şu kitap dersek, diğerlerine haksızlık olacak... O zaman, okumaya başladığım ilk zamanlarda beni çok etkileyen romanı söyleyeyim. Fareler ve İnsanlar, John Steinbeck... Bugün bu yazara oldukça zaafım vardır. Ne yazsa okurum.

ÇEKİRDEKSİZ HÜZÜN


Güzel temiz bir uyku
Günün ortasında uyanış
Sağlam bir kahvaltı
Yapılacak zorunlu bir işin olmaması
Bir haftalık bulaşığı yıkamanın zorunlu bir iş olmadığına kalpten inanış
Bir bardak su
Bir salkım üzüm
Kıça aşina iki yıllık sadık koltuk
Kıça aşina iki yıllık koltuğun candan kavrayışı
Dudaklarda bir Malatya türküsü
Hiç görülmediği ve hiç bilinmediği halde dudaklardan dökülen o şehrin türküsü
Derin bir soluk
Annenin akla gelişi
Dudaklarda bir Rumeli türküsü
Uçan da kuşlara malum oluş
Perdelerin sıkı sıkıya kapalı olduğunun farkedilmesi
Gidip açmaya üşenilmesi
Tembellik
Düpedüz tembellik
Bir üzüm tanesi
Bir yudum su
Üç sene önce yaşanan bir hatıranın akla gelmesi
Soğuk bir şubat günü bir akşamüstü
Soğuğun hiç sevilmemesi
Hiç sevilmemenin gri soğukluğu
Bir üzüm tanesi
Kirliliği bu evin
Ve de hiç eksilmeyen böcekleri
-Öldüremem şimdi
hiç uğraşma-
Dudaklarda bir temmuz türküsü
Sıcak çok sıcak bir deniz
Ve bu denizde iki sevgili
Tuz, iyot, mürekkep balığı
Bir yudum su
Bir üzüm tanesi
Bu sonuncusuydu

14.09.2006

FETİH

 
İstanbul'u fethettiğinde
on dört yaşındaydı
Fatih,

Bense
on üçümde
tuttum ilk kez
bir kızın elini.

13.09.2006

Sobeli-yorum 1


Evet, biz de nasibimizi aldık bu sobeleme furyasından... Fly Hocam yoğun fikir muhakemelerinden sonra bizi uygun görmüş sobelemek için. Bu alemde en çok aylak gezen kim, diye düşünmüş olmalı? Google arama motoruna yazmış, bir de bakmış ki bizim adımız en ön sırada…
 
Belki bütün Blogcu’ yu dolaşacak bu sorularla ilk elden muhattab olmanın verdiği rahatlıkla başlıyorum. Sorular Zaman Gazetesi yazarlarından Melih Arat' a aitmiş. Bir bakalım.

SORU 1 : Düşmanların saldırdığı bir köydesiniz; bütün köy halkı sizin evinizin altındaki sığınağa saklandı. Düşman askerleri evinize girdiler ve sığınağınızın üstünde geziyorlar. Düşmanların çok acımasız olduğunu duydunuz; daha önce bastıkları köylerde herkesi öldürmüşler. Birden altı aylık bebeğiniz ağlamaya başlıyor. Çocuğun ağlamasını kesebilmek için ağzını ve burnunu kapattınız. Ancak bu işe devam edecek olursanız çocuk ölecek. Eğer çocuk ağlayacak olursa sığınağın yeri keşfedilecek siz ve tüm köyün halkı öldürülecek. Bu durumda ne yaparsınız? Çocuğunuzu boğar mısınız, yoksa tüm köy halkının bulunmasına göz yumar mısınız?

12.09.2006

Babam Öldürdü !


Yine bilgisayar başında geçirdiğim sıradan bir geceydi. Anlamak zorunda olduğum birtakım İngilizce metinleri internet sözlükleri aracığıyla çözmeye uğraşıyordum. Bir yandan da gözüm kendi blog sayfamdaki sayaçtaydı. Acaba kimse girdi mi? Bana bir mesaj var mı? Varsa ne demişler? Yahu ne enterasan bir hadiseymiş şu “blogculuk zanaatı” efendim, daha bir ayda “evlat sevgisini” tattırdı bana. Valla, Allah sizi inandırsın, evden çıkıyorum aklım blogda kalıyor:

“Yahu, yeni bi yazı da eklemedik uzun zamandır… Arkadaşlara ayıp olmasın?”

diyorum kendi kendi kendime. Hani anneler, babalar daima çocuklarının iyiliğini ister ya, ben de blogum için benzer şeyler hissetmeye başladım. Çinlilerin beslediği dijital bebekler vardı, atari oyunu gibi, adı aklıma gelmedi... Onlara dönmeye başladı bu blog işi.

8.09.2006

Farkı Hissedeceksiniz !


Hey ne duruyorsun vatandaş,
At kendini MKEK'e (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu)
Ardında bekleyenin varmış aldırma.
Görmüyor musun her yanın cinayet.
Tüfek al, barut al, mermi al,
At atabildiğin yere...

**

Devlet güvencesi ile silah alma fırsatınız devam ediyor.
Bazı bankalar gelen tepkiler üzerine "kredi kartına 10 taksikle silahlanın" adlı kampanyamızdan çekilmiş olabilirler. Ama bu sizi durdurmasın!

5.09.2006

O Zaman Şarkı Söylemek Lazım


Kendimi bildim bileli şarkı söylemeyi hep sevmişimdir. Evde, kırda, plajda (sağlıklı ambalajda, dememek için kendimi zor tutuyorum ve hatta tutamadım söyledim. Of yaa, sana kaç kere söyleyecem böyle uzun parantezlerden hoşlanmıyorum diye…Yazının akıcılığını bozuyor. Neyse, bu sondu zaten, şimdi tekrar parantezin başını arayıp bulmaktan kurtarmak istiyorum sizi. Cümle şöyle gidiyordu: Evde, kırda, plajda) ne zaman yalnız kalsam hemen patlatırım bir şarkı… Kaşlarım Küçük Emrah’ın kaşları gibi açı yapar. Parmaklarım bulabildikleri ilk nesnenin üzerinde ritm tutmaya başlar. Açık alanlarda ritm tutulacak yüzey olarak en çok göbek kullanırım. Hele yeni yemekten kalkılmış ve yarım litre su içilmiş ise o göbek en ideal tonlamayı verecektir. Ve başlarım o günün popüler şarkısını veyahut ta türküsünü icraya:

“Drama köprüsü bree hasan daaardır, geçilmeeez. Haaaasaaaan…”

Elim göbeğimde “şaptıkı şaptıkı” gezerken birçok kereler başka insanlara yakalandım. Bu öyle bir çeşit yakalanma ki telafisi mümkün değil. Ne diyebilirsiniz ki insanlara?

4.09.2006

LOOP


Hayat winamp’ ta çaldığımız

tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

NE DEĞİŞTİ?


Ne değişti geçmişten günümüze,
hangi sular aktı altımızdan?
Aynı nehirde ikinci defa yıkanılmazmış…
Vallahi yalan,
ben delta ovalarında gördüm
aynı saf ve temiz çocukları.
Üst üste yığılmıştı hepsi de.

Hatırlıyor musun,
büyüdüğümüze dair bir kanıt istemiştim senden.
Araba kullanabildiğimizden bahsetmiştin bana
Ve artık kendi paramızı kazanabildiğimizden…
Hahaha!
O paralar ne zaman bizim oldu ki?

Küçükken en güzel oyunun ortasında
başını çıkarıp pencereden
annen çağırmaz mıydı seni?
Şimdiyse en güzel uykudan,
teni sütlaç kokan kızın hayalinden
ve zorla kopardığın o senelik izinden
patronun çağırmıyor mu seni?

Ne değişti geçmişten günümüze,
hangi sular aktı altımızdan?
Yeşil pantolonlu,
beyaz şapkalı
on yaşlarında bir çocukken
kayboldum semt pazarında.
Bir daha da bulan olmadı beni.



Foto: YEC/ Edirne