26.12.2007

Amelie


Ülkemizin bazı yerlerinde "amele" olarak bilinen bu film, gösterildiği yıllarda büyük bir ilgi görmüş ve beklenmeyen bir başırı kazanmıştır. Kendisi kadar müzikleriyle de konuşulan bu filmde görev alan fransız besteci kimdir? (TRT' nin bilgi yarışmaları gibi oldu) 

-Yan Tiirsen.
-Yann Tiersen doğru cevap, evet alkışlıyoruz...

Kış geceleri zor geçiyor, uzun bi de... Yutüpündeki bazı vidyoları karıştırırken denk geldim işte bu şarkıya. Daha önce duyduğum zaman kulak kabartmışlığım vardı. Çalınması çok zor değil, zaten bunu çalan binlerce amatör piyanist var, diyerek kolları sıvadım... Benim neyim eksikti sayın seyirciler?

16.12.2007

Müşteri Memnuniyeti


Kazak aldım. Memnun muyum? Memnunum. Kazağı aldığım mağazanın duvarında yazıyordu bu:

Müşteri memnuniyeti esastır...

Vay be, nerden de bildiler memnun olacağımı? Nerden bilecekler, onların amacı beni mutlu etmek... Onu dene, bunu çıkart, laciverti moru derken memnuniyete adım adım yaklaştığımı anlamadım mı zaten? Anladım, anladım dostlarım ama bu memnuniyet birdenbire gelsin de şu fakirin aklını alsın diye anlamamazlıktan geldim bir müddet.
Müşteri memnuniyeti esastır.

Vay be.

Peki, cebimdeki para bitince de memnun etmeye devam ederler mi bunlar beni? Bu kadar sene memnun olmuşluğumuz var, selamımız sabahımız var, desem...

12.12.2007

EVE GİDEN YOL


İnsanın evi çok güzel olmayabilir
ama evine giden yol, mutlaka güzel bir yol olmalı.
Allı morlu çiçek tarlalarından geçmese de en az bir iki dut ağacına uğramalıdır.
Sen onların dut olduğunu bilmeyebilirsin.
Ama o ağacın yaprakları, gözleri bir yerden ısırmış gibi bakmalılar sana.

Bazen yolunu uzatıp istasyonun oradan yürümeli.
Paslı demir kokusu çocukluğunun en eski anılarında yer almıştır.
Sen onları hatırlamayabilirsin
ama o demir yollar sanki kokunu alır gibi olmalılar.

Bir yere varamamak ayıp değil...
Yürü önünde açılırken gökyüzü.
Ve çözerken yetmiş yerinden yetmiş düğümü, dönüp arkana bakmayasın.
İnsanın ömrü çok güzel geçmiyor olabilir
ama bu dünyadan gidiş, mutlaka güzel bir gidiş olmalı.

30.11.2007

Omza Alacaksan Gel !


Selamlar, bu aralar eskiden (blogculuk zamanından önce) yazdığım bazı yazıları elden geçirip beğenilerinize sunuyorum. Bu da sıkıntılı bir dolmuş yolculuğundan sonra kaleme alınmış bir yazı...

Şu güzel ülkemizde dolmuşa binmek kolay değil. Önce bir takım şartları kabul etmek gerekiyor. Sosyal yapımız gereği bayanlara ve yaşlı insanlara yer vermek gerekliliğini kastetmiyorum, bunlar güzel adetlerimiz arasında. Kucak kucağa seyahat ederken ani rota değişikliği ve türbülans sonucunda vatandaşın kaba etine temas etmek ya da temas etmemek üzere paltosundan çekiştirmek gibi zorluklardan da bahsetmiyorum. Bugün burada dile getirmek istediğim konu, bazen daha dolmuşa binmeden duyduğumuz "abi çökeceksen gel, ileride çevirme var" türünden pazarlık girişimleridir.

22.11.2007

Küçük Mutlulukların Adamı


Aman bu şahaneymiş. Bak, bak, bak! Umut yok... Soldan geçen değil de onun arkasındaki. Evet, ilki tamam. Çok dar açıya rağmen ikinci gelecek mi? Şimdi dön. Malesef... Kırmızı şal çok uzun, yerlerde sürünüyor. İkinci, hadi ikinci. Oh, nefis. Hatta bir üçüncü. Kafanı çevirip sen de baksana. Bekle. Şimdi. Ohooo geciktik... Şu kızıla boyama modası bitmedi mi daha? Bakmazsan bakma, allah allah... Amanın o gerçek mi? İlk bakış tamam, yeterince uzun. Bembeyaz eller, o bavulu ben taşısaydım. Hadi ikinci, ikinciyi ver... İkinci bakış artı tebessüm! Mesudum. Ok kirpikler. Çok mesudum lan. Of allahım, ben neden böyle küçük mutlulukların adamıyım?

19.11.2007

Andımız


Sabahın o en lezzetli, en vazgeçilmez uykularından biriydi. Vazgeçmemek bir tercih olarak karşımdaydı fakat kapıyı yumruklayan eller öyle ısrarcı ve teklifsizce gelmişlerdi ki biraz da telaşla yatağımdan doğruldum. Gözetleme deliğinden bakınca siyah takım elbiseler içinde iki kişi görülüyordu, biri elindeki kağıtları karıştırırken diğeri de delikten gözümün içine doğru bakmaktaydı. Kapıyı açıp pijamalarımı göstermeyecek şekilde başımı uzattım:

12.11.2007

Geçende Yine Doğdum Ben


 
Proteinli bisküvi çekilmiş kıymadan mı yapılıyor? Hiç olmadı çift sarılı yumurtadan yapılmalı bence...
Bu nazik armağanından dolayı HiçAslıyok' a teşekkürlerimi sunuyorum.
Doğum ne zaman mı?
On kasım efendim...
Atamızın dünyaya gözlerini kapadığı günde doğmuşuz...

4.11.2007

Sorgulama


Niye böyle oldu, diye sordum kendime şimdi? Büyük bir hevesle, istekle başladığım blog yazma hobim azalıp azalıp yokolmaya yüz tuttu. Zamansızlık, iş güç, başka hobiler, yurt dışında yaşamak vb. mazeretler bir yere kadar kurtardı beni ama sonra onlar da yetersiz kalmaya başladı. Niye yazamıyordum?... Gün boyu aklıma gelen "yazarsam hoş olabilir" diye düşündüğüm tüm küçük detayları ya unutuyor ya da sonradan bakınca anlamsız buluyordum. Öyle ya, yazı deyince büyük, düzenli, planlı programlı olmalıydı. Şansa bırakılmamalıydı, insanların kafalarını karıştırmadan açık ve net olarak anlatmalıydı derdini. Bir iki de görsel öğe koyunca "dadından yinmez" bir şekilde servis edilmeliydi okuyana... Ya mizahi unsurlar? Yahu onları hep koyuyoruz zaten, salçasız yemek olmadığı gibi kalçasız kadın ve gülmecesiz bir yazı da olmazdı. Olmamalıydı...

20.10.2007

Doğuya Gelirken


Şu kuzeye giderken serisi beni çok kitledi hakkaten, ona devam edemiyorum  diye hiçbir yeni yazı ekleyemedim. Patrona, yazı işleri müdürüne falan hesap verdiğimiz yok sonuçta, bitsin bu seri de kurtulalım... Bitti mi, bitti... Oh be. Çok şükür...

"Doğuya Giderken" bu belalı kuzey yazısına gönderme yapıyor. Yoksa yeni bir seri falan değil... Memlekete varınca internet bulabildiğim herhangi bir yerden kısa bir varış yazısı yazacağım kısmetse. Ondan sonra ne sıklıkta yazarım bilemiyorum. Ama ben hep buradayım arkadaşlar, blogtan biraz uzak kaldım diye yazma ve okuma şevkimi yitirmiş değilim. Buraya ilettiğiniz her notu en kısa zamanda okuyor, tebessümümü ediyor, şaşılacaksa şaşıyor, gülünecekse gülüyorum, merak etmeyin. Ayberoz, siti info, havadisci, teknoloji ve zeroks kardeşlerime de diyecek bir laf bulamıyorum. Zaten onlar da diyeceğim laflara meraklı olsalar, şu anda bu yazıyı okuyor olurlardı. Okuyorlar mı? Hayır... O zaman boşver...

26.09.2007

Kuzeye Giderken Beş


Vardım canım. Sen, nasıl olsa varmamıştır diyerek uzun süre uğramadın bu sayfalara ama ben şu an tatilimin başında olmakla beraber Tiftın (Tifton) kasabasının da ta orta yerindeyim, inanmazsan bak...

9.09.2007

Kuzeye Giderken Dört


Ne zaman bir yazı dizisine başlasam illa ki bir yerlerde tıkanıp kalıyorum. Yine öyle oldu işte, yazılar daha kuzeye çıkamadan ben kıble rüzgarlarıyla çoktan güneye indim. Tatil bitti ve yine çalışır hale geldim.

Okuyucu beni dinle, eğer beraber olup el ele verirsek bu zor günleri de aşar tekrar paranın para olduğu, yüzümüzün güleç, kafamızın dinç olduğu mutlu blog günlerine dönebiliriz. Şimdi senden tek istediğim, yazıyı sanki hiç ara vermemişiz gibi okumandır. Var say ki ben hala tatildeyim ve hala kuzeye doğru gitmekteyim. Hoş, bu benim de çok istediğim bir şey zaten... O halde şu andan itibaren geçmişe dönüyor ve kaldığım yerden devam ediyorum. Anlaştık mı? Gel sana bi sarılayım be okur!

30.08.2007

Kuzeye Giderken Üç


Yazılar şimşekten sonra gelen gökgürültüsü gibi arkadan geliyor anacım. Ama yapılacak birşey yok, böyle devam edeceğiz... Corcia Tiftın' daki üçüncü günüm bugün ama ben şimdi biraz buraya gelişimden bahsetmek istiyorum. Daha önce bahsettiğim gibi bu seyahat için bir araba kiralamış idim. Sizi tanıştırayım, kendisi öndeki siyah araç...

26.08.2007

Kuzeye Giderken İki


Kaldığımız yerden devam ediyoruz... Arkadaşım Murat' ın verdiği siparişleri almak üzere yola çıktım. Mekan daha önce bir kaç Türk arkadaşın gidip pek memnun kaldıkları bir yerdi. Şarkı söyleyen domatesler!
  

Kuzeye Giderken Bir


On ay boyunca haftanın altı günü, sabah beşte uyanarak iş başı yapmış bir insan, bu süre içinde sadece iki hafta tatil yapabilmiş ise ona dersiniz? "Gud Jab, böyle devam et" demek gelebilir belki içinizden... Hiç eskimeyen şarkılar gibi ağızlarda dolaşan bu cümleyi bir Amerikalı' ya yakıştırabilirim ama hiç eskimeyen şarkılar kadar güzel ülkem insanından duyarsam doğrusu pek şaşırır, içerlerim. İnsanın verimli çalışabilmesi için belli zamanlarda dinlenmesi gerek, bunu en iyi bilen milletlerdeniz. Hatta belli zamanlarda çalışmak için dinlenmeye ara vermek zorunda kalanlardanız belki de... Neyse, uzun lafın kısası, tatile çıkıyorum anacım. Tatilim bir hafta... Bozdur bozdur harca kabilinden.

İstikamet Corcia (Georgia). Corcia, bizim ince uzun eyaletimiz Filorida' nın üst komşusudur. Gece çok erken yattığından biz Filoridalılar olarak hiç gürültü etmeyiz bi saatten sonra. O kadar sayar severiz kendisini. Corcia, bir abi, bir kötü gün dostu... Corcia mahalle çocuklarının su taleplerini -ikinci bardaklar da dahil- bıkmadan karşılayan komşu teyzedir adeta. Benim oraya gidişimin sebebi ise bir bardak su değildir dostlar, ikinci bardak ve akabinde girip çabuk yoldan bir çiş etmekte ise zaten gözüm yoktur. Benim derdim, bir yıl önce Corcia' ya okumaya gönderdiğimiz kadim dostum Murat'ı ziyaret etmek, okumayı iyice söküp sökmediğini yerinde kontrol etmektir.

20.08.2007

Yeni Nesil Piyano



Önümüzdeki bilgisayar klavyesinin tuşlarını soldan sağa doğru giden sıralar şeklinde algılarsak üst üste kaç sıra sayarız? Eğer klavyemiz yanarlı dönerli bir şey değilse bu soruya cevabımız 6 olmaktadır. Peki bir düşünelim, ya klavyemiz sadece iki sıradan ibaret olsaydı? İki sıra ama mevcut olan bütün tuşları içerecek upuzun bir klavyede yazı yazdığımızı hayal edelim. Bu tam bir işkence olmaz mıydı? Okuyucu sana soruyorum, yanındakiyle konuşmayı bırak ta cevap ver... Olurdu, hem zaman hem enerji kaybı, hem de tarifsiz bir Çin işkencesi... Peki, piyanonun icadından bu yana geçen 300 yıl boyunca piyanistler ve tüm piyano öğrencileri kendilerine benzer işkenceler çektirdiler ve çektirmeye devam ediyorlar, desem... İnanır mıydınız? 

12.08.2007

Domuz Kasabı 1 Yaşında


Sene geçen sene, günlerden on iki, aylardan ağustos, saatlerden bilmem kaç. Blogcuya ilk yazımı yazıp arkama yaslanmışım... Sağlam bir ziyaretçi akını kopacağına eminim de kaç kişi gelir, kaç yüz tane yorum bırakır onu kestiremiyorum. Orkestram, süslü püslü yatağım ve ortalıkta koşturan yaramaz çocuklarım hazır. Limonatanın son limonlarını da sıkmışım, hatta elime bulaşan limon suyunu da ziyan etmeyip kafamı mesh etmek suretiyle parlatmışım. Herşey hazır.

On dakika, yirmi dakika, bir saat...
Gelen giden yok.
Oğlunun pipisini boş yere kestirmiş düğün sahibi kadar yalnız, şiirleri hiç okunmayan şairler kadar üzgünüm.
Peki benim ziyaretçilerim nerde anne?...

İşte onlar tam bir yıl içinde, ayaklarını sürüye sürüye ancak geldiler...
Blog neydi? Blog iyilikti, dostluktu. Blog emekti.
Blog klavyenin tuşlarını terayağ sürüp yemekti.

2.08.2007

Anne Ben Nasıl Oldum?


 (1)
-Anne ben nasıl oldum?
-Seni leylekler getirdi yavrum.
-Hani şu her gece karyolayı gıcırdatan leylekler mi?
-Olabilir...

 (2)
-Anne ben nasıl oldum?
-Seni Amerikan Hava Kuvvetleri getirdi yavrum.
-For riıl?

(3)
-Anne ben nasıl oldum?
-Darvin' e göre mi, yaratılış teorisine göre mi?
-Aristo diyalektiğine göre...

19.07.2007

ÇEK - YAT


Yutüpte bir türkü ararken bir sürü amatör bağlamacı izledim.
Bir zaman sonra ne aradığımı unutup kendimi kaybetmişim...
Yirmi oturma odası ve dokuz salondan sonra
keşfettiğim şu oldu:

Bu ülkede bağlama çalıyorsan
çek-yat üzerinde oturacaksın arkadaş.
Deri koltuk, modern tasarımlı sandalye falan bunlar hoş değil, tınıyı bozuyor.

Samimiyet çek-yat' ta.
Duruluk çek-yat' ta.
Çek-yat bu toplumun son otuz senesine tanıklık etmiş
bir dost.
Çek-yat içimizden biri.
Çek-yat.

4.07.2007

İndipendıns Dey


BÖLÜM 1

İki gün önce iş yerindeki bir Amerikalı stajer arkadaş bana 4 temmuz da ne yaptığımı sordu. "4 temmuzun özelliği ne ki?" diye soruyla karşılık verdim. "4 temmuz ABD' nin bağımsızlık günüdür, her 4 temmuzda çılgın partiler yaparız biz" diye yanıtladı. Yahu, bu ABD bağımsızlığını kime karşı kazandı ki, kutlamasını yapıyor?.. Ve ekledi "eğer bir planın yoksa seni, ailecek yapacağımız ev kutlamasına bekliyorum"

Bağımsızlık gününü evde ailece kutlama fikri tuhafıma gitti doğrusu. Bunca yıllık Türk vatandaşıyım, bugüne kadar kimse beni evine Cumhuriyet Bayramı kutlamaya davet etmedi. Acaba bana mı denk gelmedi diye merak ediyorum, size hiç bir arkadaşınız yaklaşıp "Dostum, 29 Ekim Cumartesi evde yapacağımız Cumhuriyet Kutlaması' na davetlisin, program Ata' nın sevdiği türkülerin babam tarafından yorumlanmasıyla başlayacak, kardeşlerimin sergileyeceği halk oyunu gösterisinden sonra annem, cumhuriyetin ilanını temsilen balkondan beyaz güvercin uçaracak. Törenin son bölümünde ise senin de katılımlarınla balkondan kuş kakası temizleyeceğiz" dedi mi? Sanmıyorum...

23.06.2007

Miami Diyalogları


Yec -  13 numaralı griini (green) ilaçladın mı Yec?
Sam - Yok daha 12 deyim.
Yec -   Piliiz du mi a fivır and dabıl çek dı viit areas. (Lütfen bana bir iyilik yap ve yabancı otların olduğu yerleri tekrar kontrol et)
Sam - Alrayt! 
Yec -   !? (Biz sabahtan beri kaçıncı çekimizi yaptık hoca, ne diyon sen?)

15.06.2007

Bilinçaltı Sayıklamaları


Blog tutmaya karar verip bilgisayarın başına ilk oturduğumda karşılaşmıştım o soruyla... Doldurduğum üye kayıt formunun en altında, "Blogunuzu tanımlayacak bir cümle girin" denmekteydi. Çok şaşırdım, daha henüz olmayan birşeyi nasıl tanımlayacaktım ki? Neyse, ıkına sıkına şu anda anımsayamadığım bir cümle girdim oraya. Kayıt formalitesi bitip ana sayfayı tıkladığımda bir de ne göreyim, yazdığım bu uyduruk cümle en baş köşeye kurulup etrafa caka satmaya başlamamış mı? Hiçbir şekilde beni yansıtmadığı gibi blog hakkında da fikir vermeyen bu cümleyi hemen indirdim tahtından. Yerine daha güzel ve daha anlamlı birşeyler yazıp büyük bir hevesle ana sayfaya tıkladım. Yeni cümle güzeldi hoştu ama sanki o köşeye yakışmamıştı yahu... Sildim yenisini yazdım. O biraz kaldı orada, ama biraz. Onu da silip başkasını koydum. Başkası eskidikten sonra yerini bir başkasına verdi. Bir başkası...

9.06.2007

Geçen Bölümün Özeti


Kısa bir aradan sonra herkese merhaba... Siz bu mektubu okurken ben çok uzaklarda olacağım, diyerek hüzünlü bir giriş yapmak isterdim, hatta görüntüye gelen kendi elyazımın arkasından kendi sesimle buğulu bir şekilde okumak isterdim yazdıklarımı. Ama zaten sizden çok uzaklarda olduğum için artık bu cümlenin bir orjinalliği kalmadı. En iyisi normal ve sıradan bir giriş yapayım.

Gerçekliğini “sanarak” bildiğim pek muteber klavye cambazı dostlarım, gerçekliğini görerek bildiğim pek kemikli diğer arkadaşlarım ve ne sanıp, ne bilip ne de hissettiğim diğer raslantısal arkadaş adaylarım... Bu geçen bir haftalık süreçte neler yaşandı? Genaral ile orko arasındaki tatsızlık çözüldü mü? Himen tüm süper kahramanların zaman zaman yaşadığı alt kimlik- üst kimlik bocalamasında hergün biraz daha Prens Edım yönüne mi kayıyor? İskeletor ve hayvan adam kız meselesi yüzünden kavgaya mı tutuştu? Hepsi ve daha fazlası geçmiş bölümlerde yayınlandı ama siz izleyemediniz di mi? Olsun, ben anlatacağım şimdi...

31.05.2007

Gerçek Taşınma

 
Yapmış olduğum sanal taşınma, gerçek taşınmanın habercisiymiş meğer... Bugünden itibaren yeni bir eve taşınıyor ve internet bağlama işlemleri sağlanana kadar da zorunlu bir izne çıkıyorum. Çok yakında yine burada görüşmek üzere...

Yecaittin Yecoviç

Not: Yorumlarınızı böyle bir duyuru için ziyan etmeyin diye, yazıyı yoruma kapadım. Ama yorumunuz varsa siz yine de arkadaş çevenize, annenize-babanıza ya da asansörde karşılaştığınız herhangi bir kişiye yapınız. İçinizde kalmamalı, yorumun içerde kalması kadar kötü birşey görmedim...

29.05.2007

ALİ



Evet, gözünüzün sağ üst köşeye kayacağını bile bile koydum bu fotoğrafı, kesmek istemedim kenarlarından... Tamam, yeterince incelediyseniz konuya geçiyorum.

Konumuz vitrinin tam ortasında duran resim.. Onunla ilk tanışmam beş altı yaşlarımdayken olmuştu sanırım... Komşumuzun oturma odasına adımımı atınca donup kaldığımı hatırlıyorum. O zamana kadar gördüğüm en hüzünlü, en mutsuz çocuk portresi...

25.05.2007

Allah Analı Babalı Büyütsün!

 

"Anam bu ne!" dediğinizi duyar gibi oldum. Korkulacak birşey yok, timsah ya da köpek ağzı değil bu. Ama doğadaki, yine bir o kadar vahşi ve parçalayıcı bir hayvana ait bu çene. Bu hayvan ki dünyanın en gaddar, en acımasız ve bir o kadar da küstah efendisidir.

İnsan ağzına hiç bu açıdan bakmadığımız için ne mal olduğunu anlayamıyoruz kolay kolay... Doğadaki "diğerlerinin" soyunun tükenmesine sebep olabiliyorsa, ondan daha tehlikeli bir canlı düşünebilir misiniz? Ve malesef keskin dişleri değildir bu tehlikeye sebebiyet veren, keskin sirke gibi küpüne zarar veren bencil zekasıdır...

21.05.2007

Gurbetten Bayram Manzaraları




Gurbetteki ilk yılımızda ilk milli bayramımız (19 Mayıs 2007)
Vatan özlemiyle tutuştuğumuz zamanlar.

Mustafa: Ooo bayrak şahane, çok güzel olmuş!
      YEC: Ama sabitlenmedi, üç yerinden bantladım hala düşüyo...
Mustafa: Tabi abi, bayrağın kendisi ağır, sıkıntıya gelemiyor öyle.
       YEC: He valla.

19.05.2007

İyi ki Doğdun, Nice Yıllara!


Her ne kadar orada olamasam da, Laik-Demokratik Cumhuriyetimiz' in kurucusu, önderimiz Mustafa Kemal Atatürk' ün doğumgününü en içten dileklerimle kutluyor ve kendisine daha uzun ömürler diliyorum. Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa...

17.05.2007

Teşhirci Geldi Hanım!


Blogcu arkadaşlarımdan bazı serzenişler alıyorum "Yahu, tamam bu sayfaya taşındın ama biz hala alışamadık... Buradaki sen misin değil misin, anlayamıyoruz" diyorlar... 

Doğrudur, bu alemde kaşımız gözümüz olmadığından dolayı, insanlar birbirlerini sayfalarının tasarımına göre anlamlandırıyorlar... Ve mesala benim gibi ÇAT diye adres değiştirirseniz, ister istemez, sevilen dizinin ayrılan oyuncusunun yerine gelen yeni yetme oyuncu durumuna düşüyorsunuz. Ses aynı, ama görüntü değişik...

Merak etmeyin yahu, yine benim... Sayfamı başka birine emanet edip kendim Merzifon' da istirahate çekilmedim. Burada ve ordularımın başındayım.

9.05.2007

Oooo buyrun, buyrun


Yeni eve hayırlı olsuna geldiniz ama daha sizleri oturtacak bir sandelyem bile yok. Dört duvar, bir de ben varız şimdilik. Ama aslını isterseniz çok da değiştirmeyeceğim dekoru. Mümkün olduğunca sade olsun, kullanımı kolay olsun istiyorum...

Şimdilik şu köşeye bağdaş' a alayım sizi. Pideciden kaşarlı pide söylediydim, ondan da verebilirim bak.

GELECEKTEN NOT: Bu yazı http://sharquteri.blogcu.com/  dan http://sarkuteri.blogcu.com/ 'a taşındığım zaman yazdığım ilk yazıdır.

Sanal Taşınma 1


Daha çok sanal bir taşınma olacak bu. Yani elle tutulur, gözle görülür ve dille yalanır bir taşınma değil, akılla düşünülür, beyinle sanılır bir taşınma...

Uzun zamandır üzerimde olan bir baskıydı bu. Kendi kendime uyguladığım bir baskı hem de. Neyse ki, artık çözüldü.

Efendim, derdim sayfamın adı ve dolayısıyla da adresi ile ilgiliydi. Bundan 9 ay kadar önce blokçuya katıldığımda "Şarküteri" ismini kendime dükkan adı olarak seçmiştim. Bu adı blokçu sistemine girdiğim zaman kelimenin içinde bulunan Türkçe karakterler yüzünden veb adresi olarak kullanalımayacağını üzülerek öğrendim. Eğer benden beklendiği gibi "sarkuteri" olarak değiştirsem bir sorun kalmıyordu ama bu sefer de kelime telaffuzundaki o ince melodiden yoksun kalıyordu.

8.04.2007

İngilizce Kelimeler Üzerine


Yer yer bazı eleştiriler geliyor bana, İngilizce kelimeleleri okunduğu gibi Türkçe olarak yazmam komik olmuyormuş... En azından özel isimleri orjinal olarak yazmalıymışım. Yahu, ben zaten komiklik olsun diye yapmıyordum ki bunu, gerçekten böyle yapılmasına inandığım için yapıyordum. 12 yaşından beri ingilizce kelimelerle yıkanan beynim biraz olsun rahatlasın, kendine gelsin diye yapıyordum...

Özel isimler her dilde orijinal alfabeyle yazılır diye genel bir kural olduğunu öğretmişlerdi bize... Malesef bu doğru değil, bir kere her ülkenin farklı olan alfabesi engel buna. Bir Japon' un, bir Yunanlı' nin isimlerini her defasında orjinal alfabeden yazmak çok zor... Kaldı ki latin alfabesini kullanan ülkeler arasında da böyle bir kabul yok... Herkes işine geldiği gibi yazıyor. Hatta bu iş, uluslararası arenada bir nevi güç gösterisi olarak çıkıyor karşımıza... Ekonomik yönden kuvvetli ülkeler kendi ürünlerini ve kültürlerini pazarladıkları gibi dillerini de pek güzel pazarlıyorlar.

6.04.2007

Bir Sorun Var


- Doktor bey, sayfam çok geç açılıyor.
- Tüm hastalarım hep erken açılmasından şikayetçi bay YEC, size tek bir şey söyleyebilirim; tadını çıkartın.

Aklıma Takıldı


Mantık evliliği yapan çiftler şevişirken de hep en mantıklı yolu mu tercih ediyorlar?

Ayağı Yerden Kesmek Üzerine


Editör- Yav sen ne tembel, ne işgüzar herifsin!
Ben- Ne oldu ki?
Editör- Blogu takip etmiyor musun evladım, bak okuyucu araba muhabbetiyle ilgilenmiş, C-kutusundan görüşler bildirmiş. Bunun üzerine gitsene...
Ben- Ama efendim bu gece internette yapacağım önemli işlerim vardı.
Editör- Başlatma şimdi önemli işine, iki saat içinde mayami ikinci el araba piyasası ile ilgili bir yazı istiyorum.
Ben- Ama ben blogcuyum efendim, gazeteci değil ki, ancak kendi tecrübelerim hakkında...
Editör- Hööst! İşin ne olduğunu senden mi öğreneceğim? Bir saat elli yedi dakikan kaldı, çabuk ol.

3.04.2007

KIRMIZI


Adını Gugıl' da aratıp benim sayfama düşsün diye özellikle veriyorum buradan;
Işıl Çelik... Yedinci ve sekizinci sınıflardaki resim öğretmenim. Kendisi idealist, hırslı bir bayandı. Bizimki gibi liselerde resim derslerinin koftiden geçirilmesine de acayip tepkili bir bayan...
 
Daha ilk geldiği günden itibaren kendince bir takım devrimlere ve inkilaplara girişti. Söz konusu inkilaplara daha bin sene girişilir, bizler de daha bin sene merakla izlerdik ama ne var ki, bizim kaba etlere doğru birşeylerin dokunmaya başladığını hissettik... İnsanlara dokunup ta bin yıl yaşamamayı hakeden yılanlar gibiydi...

28.03.2007

Sevgili Dünlük Nasılsın?


Uzun zamandan beri görüşemiyoruz kuzum. Geçen dünlerde öyle çok şey oldu ki, ben bile tek tek sayamayacağım şimdi onları... Başımızdan büyük bir Golf Şampiyonası geçti. Dünyanın 74 ülkesinden gelen şampiyon golfçular bizim sahamız Mavi Canavar' da ter döktü. (Klişe gazete cümlesidir bu da ha...) Şampiyonayı meşhur Amerikalı Golfçu Tiger Woods kazanırken diğerleri ter döktükleri ile kaldılar. İnanın etraf ter kokusundan geçilmedi beş gün boyunca (yeter, yeter) Yasak olduğu halde bolca video ve fotoğraf çektim. Türk değilmiyiz işte, biri bize yasak koysa sinirleniriz ve delmeye çalışırız... Neyse, en yakın zamanda bir Golf Şampiyonası yazısı yazacağım buraya...

26.03.2007

Hey Onbeşli


Hey onbeşli onbeşli, Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor, kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye

25.03.2007

Dünyayı Güzellik Kurtaracak


Dünyayı güzellik kurtaracaksa eğer
Ve gerçekten bir insanı sevmekle başlayacaksa herşey,
O halde hiç durmayın sevin beni.
Dünyanın geleceği uğruna,
kendimi gönüllü olarak sevilmeye açıyorum.

RİÇIRD


Ev arkadaşım nerden bulduysa bulmuş, kapağında Riçırd Giır' ın kocaman kafasının basılı olduğu bir dergi getirmiş eve. Adam sanki canlı gibi çakır çakır gözlerle bakıyor fotoğraftan sana doğru...

Bir müddet salonda masa altlarında dolaştı Riçırd... Tam kayboldu derken, geçen hafta klozetin üzerinde rastladım tekrar. Sifonun çekildiği yere tünemiş meraklı meraklı bakıyor... Karşısına geçtim ama inanın kolay değil, bir anda indiremiyor insan pantalonu... Ha bi de sokaktan geçen adam değil ki, tanıdığımız sevdiğimiz bir holivıd aktörü. Neyse, işe geç kalacaktım ve kaybedecek zamanım yoktu, işedim çıktım.

Takip eden günlerde hep aynı yerde karşılaşmaya devam ettik Riçırd' la. Ne zaman küçük abdestimi ifa etmek üzere pozisyon alsam, Riçırd' ı aynı açıdan aynı ifadeyle beni izlerken buluyordum. Hani şöyle kaşını hafif bir kaldırsa, valla binlerce özür dileyip koşarak terkedebilirdim tuvaleti. Ama Riçırd gelmiş geçmiş bütün fotoğraflar gibi vakur, bir o kadar da gururluydu. Hiç bozmadı kendini.

11.03.2007

Domates, Peynir, Ekmek

 
Geçen gün canım ekmek arası domates peynir çekti. Hem de nasıl bir aş ermesi anlatamam, sanki yedi aylık hamileyim! Karnımdaki değil ama galiba kafamdaki aç çocuğun işiydi bu. En güzel oyunun ortasında annenin eve “yemeğe” çağırması ile birlikte tekrar dışarı kaçabilmenin en kısa ve en leziz yoluydu peynir-ekmek...

Valla, inanın kendimi acındırmak için yazmıyorum bunları ama gurbette yemek ve beslenme işleri bünyeyi zorluyor yahu. Blogcu keşkül’ ün dediği gibi bünyeyi zımparalıyor zorunlu yemek yeme hadisesi. Niye zorunlu? Çünkü keyif alınmıyorsa ve bir şekilde yaşam ATP si gerekiyorsa mecburen sokuluyor gagalar pirinç lapalarına ve haşlanmaktan öte bir terbiye görmemiş terbiyesiz sebzelere...

Biraz Daha Çabuk!


Yazının keşfiyle başladı maceramız.
Aramızdan bir akıllı çıkıp yazdıklarını bir kuşun bacağına dolamasa,
Uzaktaki sevgililer, postacı beygirlerinin adımları kadar uzak kalacaklardı.
Şükür ki, güvercinlerin çırpınışları kadar yakınlaştılar. 

Bir zaman sonra yorulan güvercinler bakır teller üzerine tünediler.
Ayaklarını gıdıklayarak geçen,
mors alfabesinin uzun-kısa harfleriydi.
Cephedeki komutan böylece haber saldı merkez karargaha.
O telgraf zamanında ulaşmasa,
belki de savaş kazanılamayacaktı. 

Uzaktakini hissetmek, tıkırtısını duymak güzel olsa da yetmedi.
Sesinin buğusu arzulanmaktaydı ötekinin.
Ve Graham telefonu icat etti.
Anneanneler biraz zorlansa da torunlar dirayetliydi;
Bağırdılaaaaaar...

4.03.2007

Neredesin Sen?


Çalışkanlığımız üzerimizde maşallah bu aralar, yeni başlattığımız Video-Şarküteri' yi  de elden bırakmıyoruz. Bu videomuz naçizane bir türkü düzenlememizi içeriyor.

Film, iki ayrı açıdan farklı zamanlarda çalınmış aynı şarkının montajlanması sonucu elde edildi. Tabi, ana teması dışında büyük ölçüde doğaçlamaya dayanan bu türkü yorumunun ses-görüntü senkronunu gerçekleştirmenin zorluğu ortadaydı. Biz yine de amatörlüğümüze sığınarak paçaları sıvadık ve girdik bu işe.

28.02.2007

Bir Sobelemenin Ardından

 
Sobeleme-Ebeleme oyunlarının blogcular arasındaki alışverişi arttırdığına inandığım için elimden geldiğince katılamaya çalışıyorum. Yeni bir sobeleme zinciri imbirgarip' ten bana uzanmış, kendimize en yakın bulduğunuz 5 blogcuyu yazmamız isteniyormuş...

Valla, bu biraz küstüren bir oyun gibi geldi bana... Beş kişiyi yazalım da altıncı ve sonrasının günahı ne? Onu da geçtik, kendini yakın bulmanın kıstasları neler, onu bir öğrenmek lazım. Aynı mahallede oturmak ya da yumurtayı rafadan tercih etmek te pekala kıstas olabilir.


Öte yandan bir çok kişiyi kendime yakın bulmamakla birlikte onların yaptıkları, söyledikleri ve yazdıkları hoşuma gidebilir. Aslını isterseniz, bana yakın olmayanlar daha bir caziptir zaten... Düşünsenize 24 saat hep aynı sıkıcı kendinizle beraberken, bir de arkadaş olarak seçtiğiniz insan size benziyorsa vay anam vay, ütüler de durur kafanızı... Onun ne diyeceğini, nasıl düşüneceğini zaten biliyorsunuzdur.

23.02.2007

TORO' YA


Çimenler biçilmeye, sakallar jiletlenmeye doymadı...
Her bir kazımamızda daha da güçlü, daha da alaycı geri dönüyorlar.
Hayatın içten dışa doğru fışkıran sabırsızlığını durduramıyoruz.
Neden durdurmamız gerektiğini de bilmiyoruz.
Atalarımızdan kalan garip bir miras bu.

Uzayan sakallar salınmalı belki
Uzayan sıla yolları gibi gün be gün.
Ağlanmamış kederler damla damla süzülmeli yanaklardan.
Korkulmamış haykırışlar bağrılmalı avaz avaz.
Şaşılmamış hayretler edilmeli birer birer.
Ve doyulmamış çocukluklar salınmalı geçmişe.
Bırakılmalı sımsıkı tutunmak anılara...

20.02.2007

Sür Sür Arabanı


Gez sokakları,
Keyifli neşeli, tasasız çıkar
Hayatın tadını...

Girişi, bir Bay Müzik bestesi olan "Sür Sür Arabanı" ile yaparak hem videoyla bir bağlantı kurmuş hem de zamanında iyi bir "Susam Sokağı" seyircisi olduğumu göstermiş oldum.

Merhaba sevgili blogcular, sayfamı takip etmekte olan arkadaşlarım, kuvvet komutanları ve saygıdeğer basın mensubu arkadaşlar... Hepiniz hoş geldiniz. Bu yeni postamda, çalıştığım golf sahalarını gezerken çekmiş olduğum çeşitli görüntüleri birleştirerek küçük bir film hazırladım size.

16.02.2007

Nomya Seferta


Saolsun Blogcu yönetimi boş durmayıp yeni bir sistem geliştirmiş, buna göre belli bir süre açık kalan blog yönetim sayfanız kendini otamatik olarak kapatıyor. Ortak bilgisayarların kullanıldığı mekanlarda çok yararlı olabilecek bu güvenlik önlemi, benim gibi yazılarını doğaçlama olarak panel üzerinde yazanlar için son derece tehlikeli bir hal alıyor. Bir anlık dalgınlıkla yazınızı kaydetmeden "Şimdi yayımla" tuşuna basarsanız, az önce bana olduğu gibi apışıp kalıyorsunuz. Çünkü sistem sizi tekrar şifre yazma sayfasına yolluyor. Şifrenizi yazıp tekrar geldiğinizde ise pırıl pırıl bir sayfayla karşılaşıyorsunuz... Herşey uçmuş.

Ben ikinci şıkkı seçtim ve sukunetimi koruyarak, kaybettiğim yazıyı tekrar yazmaya başladım. Birinci şık neydi peki? Onu burada açıklayıp terbiyesizleşmek istemiyorum. Çok içten ve çoşkuyla terbiyesizleşesim varken bile yapmayacağım bunu.

11.02.2007

DOĞAN GÜNÜ KARŞILAMA KOMİTESİ

 

Şimdiye kadar kaç kere güneşten önce uyandım, hatırlamıyorum.
Güneşten önce uyanmak kafi değil,
şimdiye kadar kaç kere güneşten önce uyanıp
o doğana kadar da uyumadım?

Belki yüz, belki ikiyüz...
Ve kesin bu sayının en az yarısında,
o günkü sınav telaşında ve pörtlemiş gözlerle
masa başındaydım...
Kesin.
Ne güneş umrumdaydı,
ne kızarmış, ucu yanmış bulut.

8.02.2007

Mimli Ben


Geçen hafta içinde blogcu arkadaşım dolphinblue tarafından “mimlendiğimi” öğrenince neye uğradığımı şaşırdım. Gerçekten şaşırdım, çünkü mimlenmenin ne olduğunu, ya da bu oyunda ne anlamda kullanıldığını anlayamamıştım. Benim bildiğim “mimleme” bir şahsı, yaptığı –muhtemelen kötü- bir şeyden sonra işaretlemek ve bundan sonra onu kabahati ile birlikte anmak anlamına gelir... Satıcı, dolandırıcı, saygısız gibi... Tamam mimlenmiş olabilirim, bu anlaşılabilir bir şey ama ne olarak mimlendim merak ediyorum doğrusu? Neyse çok uzatmadan oyuna geçelim...

Bu arada dolaba baktım da, geçen oyunlardan kalma bir sobelenmem, hala ambalajı açılmamış bir halde duruyor... Sevgili saklambaç arkadaşım
Zü-Leyla, beni henüz Türkiye’ deyken sobelemişti. Bu oyuna göre onun verdiği üç kelime ile ilgili bir öykü yazacaktım... Unutmuş değilim züleyla, gelecek güzel günlerde yazacağım...

5.02.2007

TIK TIK TIK!... RUM SÖRVIS


Alıştım artık sevgili dünlük, buraya geldim geleli her tür şekle girmek, her tür işe bulaşmak müstehak oldu bana... "Ne oldu hayırdır?" diyeceksin ama hepten yalan bir meraklanma olacak bu... Bırak, yeme şimdi beni sevgili dünlük, sen benim bir uzantımsın... Hayatımdaki gelişmeleri bilmemen, olan bitene yabancı kalman imkansız. Haa, "Abi elbette ki biliyorum ama ben yazına eser miktarda akıcılık katmak için öyle yapıyorum" diyorsan bir sorun yok. O zaman ben de senin alnından öperim be sevgili dünlük, hatta bu kaba ve yersiz çıkışımdan dolayı özür bile dilerim senden. Biliyorsun bazen böyle patavatsızlıklarım tutuyor… Sus, onaylama!... Onaylamak yok, demedim mi ben sana? Kendi hakkımda olumsuz bir yargıda bulunduğum vakit sukut içinde dinleyeceksin beni. Kafa sallamak, pişmiş kelle gibi sırıtmak yok.

Saolsun, beni sürekli takip eden arkadaşlarım bilirler ama televizyonunu yeni açan seyircilerimiz için tekrar etmekte fayda var. Efendim, bendeniz üç aydır gurbetten yazıyorum yazılarımı. Bir elimde memleket hasreti, bir elimde kendini geliştirme tutkusu olduğu halde oturuyorum masaya. Güzelce karıp destemi, kesiyorum... Az önce tam da bunu yapmıştım işte; ruh hali destemden bir kart çektim ve "Hımm anlaşıldı, bugün hüzünlü değil komik bir yazı yazacağız"  dedim. Sen de ordaydın, duydun di mi beni sevgili dünlük? Hişş, sana diyorum... Niye konuşmorsun kuzum, yoksa bilmeden incittim mi seni?

28.01.2007

Aman Allahım Görüyorum!

  


Aman Allahım görüyorum ve görünüyorum... Dün akşam itibarıyla köyümüze ilk televizyon gelmiş oldu, artık Zeki Müren şarkı söylerken sadece sesini duymakla kalmayacak görüntüsünü de göreceğiz... Burada Cem Yılmaz çıkar:

-O da bizi görecek mi?

25.01.2007

Ramon


Evden işe gitmek, evden aya gitmekten daha kolaydır di mi? Eğer bir astronotsanız ve işiniz zaten ayda ise bu soruya “hayır” cevabını verebilirsiniz, bir de arabanız yoksa ve aya ilk giden insanların ülkesinde yaşıyorsanız “hayır” cevabı yine sonuna kadar heladir size, buyrun tepe tepe kullanın...

ABD’ nin Nuyork ve Vaşıntın Disi (İngilizce isimler blog sahibi tarafından özellikle böyle yazılmaktadır, lütfen alıcınızın ayarı ile oynamayın) gibi bazı şehirlerinde toplu taşımanın gayet gelişmiş olduğunu duymuştum ama inanın bu şehirlerdeki istisnalar genel kaideyi asla bozmuyor. Bu ülkede ikamet ediyorsanız ve arabanız yoksa siz iki gruptan birine dahil oluyorsunuz:

14.01.2007

FORVIRD


Konu: Forvırd meyıl

Lutfen okuyun.
Matematik zor durumda!!!

Yaptigimiz toplama islemlerinde "elde var bir" deyip sonra da eklemeyi unuttugumuz "1" ler yillar icinde birikerek matematik biliminde beklenmedik sorunlara yol acti. Bilim adamlari, yaptiklari olcumlerde "1" sayisinin diger rakamlara gore yuzde 30 azaldigini tespit ettiler. "1" lerin azalisi bu hizla sürerse 50 yil icide matematikte ciddi bir cokme yasanacagi tahmin ediliyor.

Sevgili Dünlük


Nasılsın ciğerim, görüşemiyoruz valla, eh düştük bir kere kapitalizmin avucuna... Gerçi fazla bir tüketimimiz yok ama biraz ihtiyaçlarımız var be dostum...

Burada genellikle edebi yönü kuvvetli (olmasini umut ettiğim) yazılar yazmaya gayret ediyorum, eh öyle olunca da işin zevkli kısmı olan “günlük kısmını” ıskalıyorum bazen. Blogumda bu eksikliği gidermek üzere “Dünlük” isminde yeni bir kategori başlatiyorum. İsmini böyle seçtim çünkü yaşadıklarımı günü gününe kaydetmek benim tempoma göre imkansız gözüküyor.

Yukarıda gördüğünüz paragrafı yazmak tam yirmi dakikama mal oldu çünkü yeni aldığım bilgisayarın klavye ayarlarını değiştirerek Türkçe’ye çevirmiş bulunuyorum. İnanın bana büyük i’ leri, ğ’ leri tekrar görmek beni çok mutlu etti. Çok iyi hakim olduğun bir dilde aşina harflerle ve dolayısıyla aşina kelimelerle kendini ifade ediyor olmak büyük özgürlükmüş, bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Klavyeye bakmadan yazabilmeyi becerirsem işim bayağı kolaylaşacak çünkü harflerin yerleri Türkçe klavyeyle aynı, farklı olan her tuşun üzerinde yazan harfler ve simgeler...