19.06.2008

Demiryolu Günlüğü 3


Mayami- Vaşintın etabı, yolcuğun en uzun etabı. Hiç inmeden tam 23 saat 15 dakika (KDV dahil) yol alacağız. Çok şükür ki bu süreyi kıçımız üzerinde geçirmeye mahkum değiliz. Misal ben nöbeti zaman zaman ayaklarıma devredip beni tren içinde gezdirmelerini, tabir-i caizse eğlendirmelerini istiyorum. Hani padişahlar zil çalıp "Köçek dans et" falan derler ya onun gibi işte.
 
Yataklı vagonu merak ediyordum epeydir "istikamet yataklı vagon" diyorum...  Trende iki farklı yemek vagonu bulunuyor. Biri kafeterya tarzında burger, sosisli mosisli satıyor, diğeriyse lokanta havalarında garsonlu marsonlu bir yer. İşte yataklı vagon bu lokantanın arkasında, yani oraya gidebilmek için lokanta vagonunu geçmek gerekiyor. Yalnız burada rezervasyon usulu çalıştıkları için elini kolunu sallayarak dalamıyorsun içeri... 

Böyle durumlar için kullanılan "bodozlama" yöntemini uygulamaya karar veriyorum. Doğruca lokantaya dalıp hızlı adımlarla yataklı vagona ulaşıyorum. Tam kapıyı açacağım anda arkadan boğuk bir "eskuizmi sör" geliyor. Eskuizminin boğukluğuna güvenip dalıyorum içeri. Fakat daha üç adım gitmeden aynı eskuizminin büyüyüp serpilmiş hali yetişiveriyor "ESKUİZMİ SÖR"

14.06.2008

Demiryolu Günlüğü 2


Sabah yedide kalkıyorum. Gün aymış. Akşamdan toplayıp dirsek temasında hizaya soktuğum bavullarım, askeri bir disiplinle beni selamlıyor. Rahat! Aynada gördüğüm yüz her zamankinden farklı. Giden insanlara özgü bir şaşkınlık var bakışlarında, biraz da çapak. 


Dün işteki son günümdü. Yaklaşık bir senedir sürdürdüğüm golf sahası bakım işini başka mecralara taşımak üzere dostça el sıkıştık patronumla. Arkadaş kalalım, dedim. Sakın kişisel olarak almayın...
 
Sahip olduğum vize nedeniyle bir yerde üst üste iki sezon durmama müsade edilmiyor. Ama bir sezonu dışarıda geçirince tekrar geri gelebiliyorum. O yüzden Amerika' nın yukarı mahallelerinden birinde yeni bir iş buldum bundan bir ay kadar önce. Mizuri Ozark bölgesinde bir Lendsikeyp işi... Mizuri eyaleti ormanları, gölleri, akarsuları ve doğal parklarıyla ünlüymüş. Ama yine de pek güvenmemek lazım, Mayami' nin de paten kayan mini etekli kızları ünlüydü (!) Bir sene içinde gördüğüm patencilerden bu vasıfları taşıyanların sayısı bir elin parmaklarını geçmezken; paten kayan sakallı bıyıklı erkekler, en az on kıllı elin parmakları kadar vardı.

11.06.2008

Demiryolu Günlüğü 1

 
Çocukluğumdan beri trenlere karşı bir sempatim vardır. Oyalanayım diye verdikleri resim defterlerine hep tren resmi çizer, lokomatif üzerinden çıkan dumanları yapmak için de annemden yardım istermişim. Koca treni, vagonları, pencereleri ve arkadaki karlı dağları tamamladıktan sonra basit bir duman için profesyonel yardım talep etmem nasıl bir ebleklikle açıklanabilir bilmiyorum ama bu iş zamanla annemin canını sıkmaya başlamış. Birgün beni oturtup uzun uzun "duman çizme" dersi verdiğini anlatır. Bu kursu geçip sertifikamı aldıktan sonra çizdiğim tren resimleri şu an bende mevcut. Kağıdın alt kenarında karınca sürüsü gibi tasvir ettiğim uzun trene öyle bir duman yapmışım ki, neredeyse resim kağıdının her yerini kaplıyor. Tabi bu duman bulutu içinde kaç kurşun kalemin eridiği belli değil...

Başka bir hatıra hafif bulanık ta olsa zihnimde saklanmış. Küçük dayı Libya' ya gidiyor ve dönüşte hangi oyuncağı istediğimi soruyor. Tabi ki tren! Sonraki altı ay oyuncağımı beklemekle ve arkadaşlarıma, benle iyi geçindikleri takdirde bu trenle oynayabileceklerini vaad etmekle geçiyor. Tren geliyor, hakikatten havalı birşey. Dayıyı mayıyı unutup rayları döşüyorum halı üzerine. İki farklı hat birbirine makaslı bir rayla bağlanıyor. İşte bu makas sistemiyle trenimi bir oraya bir buraya geçirdiğim zamanlar " büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna " istasyon makas şefi" cevabını verdiğim zamanlara denk düşüyor.

2.06.2008

İcraatın İçinden


En güzel, yazıya başlama yöntemi bodozlama girme yöntemidir, diye düşünüyorum. Böyle girince bodozlama çıkma hakkın da oluyor. Efendim bu hafta sonu izinliydim. Tatili değerlendirip biraz bloğuma eğileyim, elalemin blogları arasında boynu bükük, sümüklü çocuk gibi kalmasın dedim. Aldım bunu bir güzel yıkadım, bayağı bir kir çıktı... Sonra salçalı ekmeği verdiğim gibi tekrar sokağa saldım.

Yabancı diyarda yaşayan insanda yoğun bir günlük hayat anlatma dürtüsü gözlemliyorum. Kendi vatandaşını yakaladığında tutabilene aşkolsun, başlıyor takır takır konuşmaya... Bu sayfalarda günlük tarzı yazılara pek ağırlık vermek istemesem de "o oldu, bu oldu, şuraya gittim" tadında sıralayasım geliyor bazen. Hem cümle cümle bağlama derdi yok, hem de bir çırpıda yazıp çıkıyorsun. Şampuana ayrı, dil bilgisine ayrı zaman ayırmaksızın.

Memoriyıl Dey


Amerika' nın kendine özgü resmi tatilleri, bayramları var. Geçen sene yine bu sayfalarda bağımsızlık gününü (İndipendıns Dey) ve havai fişek gösterilerini anlatmıştım. Öyle bir uzamıştı ki sonunu zor bağladık... Bu sefer bir fotoğrafla verip geçiyorum.

Buyrun;


Memoriyıl Dey bizdeki 30 Ağustos Zafer Bayramı' na denk düşüyor ama biraz daha hüzünlü bir yanı var. Mayıs ayının son pazartesi kutlanan bu bayramda bayraklar yarıya iniyor. Her köşe başında ordu için bağış isteyen birileri, sokakta dolaşan ordu mensupları görüyorsunuz.