28.10.2009

GEMİDE

  
- Bu ağır demirler nasıl batmadan yüzüyor?
- Size okulda öğretmediler mi?
- (Kafasını hayır anlamında sallıyor)

Soruya soruyla cevabım tamamen zaman kazanmak amaçlı.

- Kaça gidiyorsun sen?
- Seneye bire başlayacam.
- Şimdi?
- Anaokuluna gidiyorum?
- Anaokuluna gidiyorsun ve geminin niye batmadığını merak ediyorsun?
- Evet.
- Adın ne senin?
- Mert.
- Bak Mert, şimdi bunlar önemli konular, arşimed falan...

>>

Pamuktan kardanam yapmak için saatler harcayan bir çocuğa Arşimed' ten bahsediyordum.

- Şimdi sen denizde yüzerken niye batmıyorsun?
- Ben batıyorum, babam batmıyor.
- Peki baban niye batmıyor?
- Babam yüzme biliyor.
- Hah işte, bu gemi de yüzme biliyor...
- Nasıl yüzüyor ki?
- Kaptanı var ya yukarıda, o yüzdürüyor gemiyi.

İnandı galiba. Kafasında toparlamaya çalışıyor...

- Ama o zaman kaptanı inince gemi batar.

İnanmamış. Lafı da ne güzel oturttu... Sorgulayan bir kafası var çocuğun. O zaman gerçeği söylemeli ona. İyi ama nasıl yüzüyordu gemiler? Bunu dert etmeyeli yıllar geçti. Ortaokul öğrencisi olsa "özkütle hacim" diye kafasını karıştırıp kurtulurdum. Ama bu ufaklığa sökmez ki bu terimler. Onun dilinden konuşmak lazım. Kavramlardan bahsetmeden örneklerle açıklamalı. Bu arada yuh olsun bana da ha! O kadar sene fizik oku, üniversiteyi bitir sonra gel "gemiler nasıl yüzer" de takıl. Bir de "koskoca demir parçaları nasıl uçuyor havada yahu?" versiyonu var bunun. Ona "motoru güçlü" deyip geçersin ama gemiyi bir şekilde açıklamak lazım. Dur bakayım... "Özkütlesi fazla olan bir şey, az olan bir şeyin içine batar" Bunda hem fikir miyiz? Evet, mesala zeytinyağının özkütlesi sudan az olduğu için suyun üzerinde tabaka olarak kalır. Peki özkütle neydi? Density eşittir, mes bölü volyum. Yani, kütle bölü hacim özkütleyi veriyor. Hacim? Tabi ya... Ulan iki saattir düşünüyorum, geminin içinde hava boşluğu var be. Boşuklarla beraber geminin toplam özkütlesi yine sudan az! ÖSS öğrencisine sor, şak diye söylesin sana... Ben de keriz gibi düşünüyorum. Ama var ya, bir an hiç hatırlayamayacağım sandım.

Bi saniye?

Çocuk nerde lan?



12 yorum:

Portia dedi ki...

Peki o zamaaaan, gökyüzü neden mavi?

Hiç çalışmadığın yerden soru sorabilen, ilgisiz bilgi kırıntılarının üzerine cumburlop atlayıp kendisine denilenleri sünger gibi içine hapseden ve hiç ummadığın bir yerde yüzüne püskürtebilen küçük insanlar topluluğunun kişiyi bir anda nasıl ters köşeye yatırabildiğini bilirim. Bu durumda yoldan da puan almalısın bence :)

Bu arada da bu yazı bana İş Bankası yayınlarının bir kitabını hatırlattı. Çocuklar bazı sorular sormuşlar, ilgili konulardaki Nobel ödüllü bilim adamları da bu soruları cevaplamaya çalışmışlar. Gökyüzü neden mavi sorusu o kitapta da vardı. Yanıtların bir kısmını çok beğenmemiştim ama genel olarak fikir eğlenceli gelmişti.

Sağlıcakla...

Adsız dedi ki...

üçbuçuk yaşındaydı velet..
yerde eliyle bişi çeviriyor.. döndürüyor.. ben sese kitlenmişim gıcığım..
demiyorum bişi..
neden dedi halıda daha yavaş dönüyor ve hemen bitiyor.. ama yerde daha çok dönüyor..
hehe..
sürtünme anlatmıştım basitçe..
bi de..
peki ama yeri ıslatsak ya da yağlasak nolur o zaman diye karşı soru geliştirmiştim...
kocaman baktı gözümün içine..
durdu..
daha da çok döneerrr dedi..

zor çocuklar bööle sorular sorar..
hala anlayarak hazmederek öğreniyor..

zor oldu eğitim yılları.......

atalet...

mit dedi ki...

Merhabalar. Güzel ve içten yazıları olan bir blog sayfanız var. Sizi elimden geldiğince takip etmeye çalışacağım.

Ufaklığın sorularına bittim :) Bazen kendi zeka yaşımdan şüphe ettiriyorlar gerçekten de...

Sağlıcakla kalın...

hbasak dedi ki...

Geçenlerde de ben bir ufaklığın sorularına maruz kaldım. Allahtan çalıştığım yerlerdendi sorular. İnternette bir dünya harita açmış (nasıl becerdiyse) inceliyor; "Tokyo, Japonya'da mı?, Çin'e yakın mı?" gibi sorular soruyor. Beni şaşırtan çocuğun henüz okula gitmiyor olması. "Dur yahu, daha okuma yazma bilmiyorsun sen" diye bağırasım geldi. Panikledim resmen. Şimdilik cevaplayabileceğim sorular soruyor ama düşünebiliyor musunuz bir okuma yazma öğrense, işimiz bitik; kimbilir nereleri soracak. Düşündüm durdum, ben okula gitmeden önce kaç tane ülke ismi biliyordum, hangi şehir hangi ülkede, nereye yakın hakkında bir fikrim var mıydı diye...Bilsem bilsem bir kaç ülke ismi biliyordum, nerede oldukları konusunda da bir fikrim yoktu sanırım.

gibi dedi ki...

Çalışma kağıdı verip, bunları çok güzel okuyun, yalayıp yutun dediğim bir gün ufaklığın teki kaygılı bir yüzle: "Önce okuyacağız sonra çiğneyecek miyiz?" diye sorarken başkası, kendinizde en beğendiğiniz yönleriniz nelerdir? sorusuna: "Kuzey, güney, batı ...onları mı yazacağız?"sorusuyla yanıt verebiliyor. Daha neler neler var tabi..Ama Mert hızlı düşünüyor belli:)

Teecetveli dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Şarküteri dedi ki...

Sevgili yorumcu arkadaşlarım, bu yazının bir "kurmaca yazı" olduğunu geç te olsa belirtmek isterim. Çanakkale Boğazı' nı geçerken aklıma gelen bu "batma-batmama" durumlarını yukarıda okuduğunuz hayali diyalog içinde işlemeye çalıştım. Genelde kendi hayatımdan enstantaneler yazdığım için tabi haklı olarak bunu da gerçek bir öykü olarak algılamış olabilirsiniz. Okuru aldatma adetimiz ve arzumuz kesinlikle yoktur.

Müdüriyet


PORTİA:
Sahi gökyüzü neden mavi? Neden mutluluk bu kadar uzak? Bir fincan kahvenin hatrı neden kırk yılı geçmiyor? Bunlar hep kafamı kurcalayan sorular... Einstein da küçükken "çimler neden yeşil?" diye soruyormuş, çocuğu okuldan kovalamışlar.

ATALET:
Senin çocuğun içine Fatih Sultan Mehmet kaçmış atalet. Yağlayıp kızakların üzerinden kaydırmak onun fikri değil miydi?

MİT:
İsmi görünce ben biraz tırstım açıkçası. İstihbaratlık bir durum mu var dedim? Teşekkür ediyorum. Elimden geldiğimce içtenim.

BAŞAK:
"Şimdiki çocuklar bir alem şekerim" girişi yapasım geldi. İnternet çocuğu bunlar... Okumaya da pek gerek kalmadı aslında yav, herşey videoyla artık. Eskiden pavır point sunuları vardı. Üşenmeden tane tane okurduk el emeği, göz nuru slaytları. Şimdi şiirler sesli, şakalar kısa film... Bu arada pavır point nostaljisi yapan ilk adam olarak tarihe de geçmiş olabilirim.

GİBİ:
Ben en çok güney yönümü seviyorum. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılıman ve yağışlı oluyor. Bir de dağlar kıyıya paralel uzanıyor. Ege Bölgesi'nde öyle değil ama ranza sistemi var orada :) Çalışma kağıdı deyince kendimi kaybettim.

TEECETVELİ:
İzlemem mi? Zaten ismi ordan yürüttüm. O filmde kaptanın müthiş bir repliği var. Artık replik mi desek tirad mı? Hastasıyım. Neyse buraya yazarsak ayıp olur :) Çocukların soru sormasına bile gerek yok ki yaşam sevinci vermeleri için. Kendileri -nasıl diyorsunuz - pure yaşam sevinci onların :))

ASLI dedi ki...

Eğer bu çocuk senin "içindeki çocuk" değilse, kaptan inince gemi batar o zaman diye bağladığı argumanıyla ben o şoktan bu şoka salıverir valla. Ben o kadar uzun metinler okuyorum bi türlü sonuca varamıyorum, mert cin cin maşallah .. Derkeeennn yukarılarda bir "kurmaca" uyarısı geldi reji'den. Evet yönetmenim bana artık kahvaltı yapmam gerektiğini söylüyor. Allaahım bu kadının sesi her geçen gün sopranoluğun sınırlarını zorluyor...
Esen kalın efendim.
Sıradaki konuğumuz;
Kibariyec :)
ASLI

NOT: yorumumun hiç bi yerinde "çok aşırı feci" geçmemiş. biz de mi yaşlanıyoruz ne..
Çok aşırı feci görüşürüz :)

Çağlar dedi ki...

Ahaha, bekleyen derviş kontrpiyeye düşmezmiş. Eğer yorumları ve yorum cevaplarını okumamış olsa idim ben de yorumumda hayatıma girip çıkan, girip çıkan ve dolayısı ile beynimi folloş eden, ettiği için de hatırlamakta güçlük çektiğim bebeleri anacaktım. Ama yoo, hayır. Yapmayacağım işte bunu. Niye, çünkü onlar benden rol çalıyorlar. Her zaman daha genç olan daha sempatik oluyor ki bu bizim ekmeğimize el uzatmaktır. Hiç başınıza gelmemiş midir senin yanağından makas almasını umduğum taş'ın eğilip aguşu aguşu diye bebeye daldığını ve aguşunu(emcekler nahiyesi diyelim) bebenin gözüne soktuğu sahneler. yo dostum yoo, onları hiç affetmeyeceğim.

Bu arada pavır poyint'i nostaljik bir nesne olarak andığın gözümden kaçmadı, ölmeliyiz artık sanırım biz...

Oya dedi ki...

bir süre sonra bu ve bunun gibi sorulara maruz kalma ihtimali yüksek biri olarak benim de arasıra aklıma bu tip olası diyaloglar gelmiyor değil..
yavaş yavaş kendimi de hazırlamaya çalışıyorum..
ancak engin bilgimden ziyade,
engin uyanıklılığımla bunu başarma niyetindeyim..
bir soru mu geldi..
herhangi birşey..
bildiğim ya da bilmediğim yerden fark etmez..
"armut piş ağzıma düş yok öyle.. bilgiye ulaşmak için çabalamak lazım.. araştırmak, soruşturmak, kaynağına inmek lazım....." vs. vs. diyerek hem zaman kazanmak hem de ufak insanı araştırmaya yönlendirmek lazım..
tabi önce..
okumayı öğrenmeden soru sormasını engellemem lazım..
hmmm..
dur ben bunu da biraz düşüneyim..

***

sen dönmüşsün,
ben gitmişim..
kısmet işte..
ama geri gelirsin sanki sen..
yani sanki öyle gibi..
mi?
ha?
ne dersin?

alpernatif dedi ki...

Ahah
Yosun bir de 10/3 işleminin tam sonucunu verirsen ellerinden öperim hocam :))

Şarküteri dedi ki...

ASLI:
Çok aşırı feci bir yorum olmuş bence. Evet başta söylemek vardı kurgusallığı ama o zaman da okur mesafeli okur, diye düşündüm. İnsanı kahvaltıya çağıran bir anne gerçekten de çok mukaddes bir annedir. Alto da olsa mezzo soprano da cennet hep orkestra çukurundadır - ayaklarının altı olması baabında -

ÇAĞLAR:
Genç olan ve göbeksiz olan her zaman kazanır. İkisi de lehimize işliyor. O halde emcekleri unutalım mı? Hayır bence savaşalım. Zamanla değil ama hiç olmazsa göbeğimizle (senin adına da konuşup duruyorum kusura bakma) savaşalım. Askerde göbek eriyor mu patron, bana doğruyu söyle...

OYA:
Vaaaay, müstakbel kız annesi oyaaaanım gelmişler. Şimdiki ebeveynler soru geldiğinde "gugıl" a yönlendiriyorlarmış çocukları. Bu da bir yol tabi ama bence çok sakıncalı. Yalan yanlış ta olsa anneden duymalı... Birşeyleri öğretmenin keyfini yaşayamayacak olduktan sonra çocuğu yapmaya gerek yok ki. Hazır yapılmış çocuk alırsın. Hatta hazır üniversite kazanmış, evlenmiş modelleri bile çıkmış diyorlar.

- Evet ben gelmişim siz gitmişsiniz. ABD' ye geri döner miyim zaman gösterecek. Askerlik sonrası psikoloci belirleyecek.


ALPER:
Üç tanesi on lira olan mallar var mesala pazarda, görünce uyuzluğuna gidip soruyorum "tanesi kaça?" diye. "Üç buçuğa veririz" diyorlar. "Onun" üçte biri üç buçuk onlara bakarsan. Tabi onlar kar payı da koyuyorlar hocam. Amma çok on dedim haaa.