30.01.2008

Beyaz Bağcık


Tarihten bu yana geçen zaman içinde insanları birbirlerine düşürmek, huzursuzluk ortamı yaratmak ve savaşları körüklemek için yapılan tek birşey vardır. O da doğuştan hür ve eşit olan insanların farklı yönlerini bulup bu farklılıkların altlarını defalarca çizmektir. Geçmişten günümüze milyon defa çizilen bu kalın çizgilerin en popülerleri kuşkusuz deri rengi, millet ve dindir. İnsanoğlu zaman çizgisinde ilerledikçe ve o medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın kıllı vücudu üzerinde yol aldıkça bazı şeyleri aşmakta, hiç olmazsa aşmaya gayret etmektedir. Yıllar önce Afrikalı zencileri gemilerle toplayıp köleleştiren zihniyet bugün bembeyaz dişli, çikolata renkli bir dış işleri bakanına sahiptir. Hoş bu bakanımız dünyanın kökünü kurutmak için uğraşıyor olsa da, en azından insanlığın geldiği nokta açısından memnuniyet duyulacak bir durum söz konusudur. Bugün ten rengine bağlı ırkçılık tutumu hiç olmazsa mantık dışı ve ayıplanacak birşey olarak görülmektedir. Çok şükür! Ama insanları sınıflandıran millet ve din kavramlarının algılanışı için aynı şeyleri söyleyemeyeceğiz.

>>

Millet bahsini bir kenara bırakıp din üzerinde düşünmek istiyorum şimdi... Başta bahsettiğimiz, doğuştan gelen eşitlik ilkesi hepimize inanç özgürlüğü vermektedir. Bu inanç toplumlar tarafından kabul görmüş dinlere yönelik olabileceği gibi, ateşe, ışığa, toprağa vs. tapınmak şeklinde de ortaya çıkabilir ya da bir dine veya tanrıya inanmamak şeklinde gösterebilir kendini... Yani insan hakları evrensel bildirgesinde yazanlar bu şekildedir, hukuki yönden suç işlenmediği sürece herkes herşeye inanabilir. Çok güzel, pek nefis bir yasa... Fakat ne yazık ki, ilk insandan bu yana geçen 5000 yıllık süre içinde neslimizin geldiği noktada bu kural pratik olarak işlemez. Bugün biraraya gelen üç kişiden ikisi aynı dini inanca sahipse, geriye kalan kişi için durum her zaman karanlıktır. Öncelikle aynı inancı paylaşan iki kişi, bu aykırı kişiyi kenarı çekip ona kendi dinlerinin üstünlüğünden bahsederler. Aykırı kişi inat ediyorsa başına gelecekleri de kabul etmiş sayılır, diğerleri tarafından ilk önce ekonomik olarak dışlanacaktır. Sonra günlük hayattaki yeme, içme ve çalışma alışkanlıklarına bir kısıtlama getirilmeye çalışılır. Öbür ikisinin kabul ettiği din bazı aktiviteleri yasaklıyorsa, aykırı kişi bunları yapmaktan da men edilmek istenebilir.

"Sen ne cüretle ayakkabılarına kahverengi bağcık bağlarsın, bu dinimize aykırıdır"
 veya
"Akşam yemeği üzerine mandalina yiyenler dinimizce belirlenen ceza bölgesine gitmeye mahkumdur"

gibi kurallar dikte edilerek kişi tehdit edilmeye başlanır.

Bu aşamada bir dördüncünün çıkıp "ben papuçlarımı kırmızı renkli bağcıkla bağlıyorum" demeyeceğini kimse garanti edemez. İnancı gereği parmak arası terlikle dolaşıp pazar sabahları bir bardak nar suyu içmesi gerekenlere ise hiç girmiyorum...

Senaryolar üretmeye devam edelim. Diyelim ki bu başta bahsettiğimiz iki kişi güçlendiler ve o toplumun yönetimini ele geçirdiler. Ne yaparlar? İlk işleri mandalina ve nar üretimini durdurmak olur. Olur mu? Olur... Sonra da kendilerini ve yandaşlarını belli etmek üzere daha önce hiç adetleri olmayan birşeyi yapmaya başlarlar; Beyaz ayakkabı bağı bağlamaktır bu icat... Bu yöntemle sosyal hayat içerisinde kendileri gibi olmayanları tanımak kolaylaşmıştır. Beyaz renk tercih etmeyenler her alanda engellenmeye ve hor görülmeye başlanır. Neden sonra iktidar gruba yaranmak isteyenler kar gibi beyaz bağcıklı iskarpinleriyle sahneye çıkarlar. Bu iş büyür büyür ve sonuçta dini bir yaptırımmış gibi sunulan işaretleme şekli bir menfaat grubunun simgesi olur çıkar. Beyaz bağcıklılar ülke dışındaki çıkar grupları tarafından da desteklendikçe iyiden iyiye palazlanır ve gün gelir "bu ülkede herkes beyaz bağcık bağlayacak, tüm mandalina ve nar ağaçları kesilip ithalatı yasaklanacak" diye kanunlar çıkartmaya başlarlar. Bundan sonrası 5000 yıllık döngüde yaşadığımız gibi huzursuzluk, baskı ortamı ve savaştır. Haa, beyaz bağcıklılar devrilir mi? Elbet devrilir ama asıl sorun onların devrilmesi değil, yerlerine gelecek olan kırmızı bağcıklılar ya da sandaletlilerdir... Din kavramı bilimin ve hukukun üzerine çıktığı her an toplumları geriye, medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın kıç tarafına doğru sürüklemekte, insanları inanlar ve inanmayanlar diye bölüp toplumsal kırılmaya yol açmaktadır... Bu, iki kere ikinin dört etmesi kadar kesin bir sonuçtur.

Peki hiç mi ders alınmamıştır hatalardan? Çok şükür ki bazılarının hafızaları güçlü çıkmış ve geçmişte yaşanan tüm bu kargaşayı tekrar etmemek için "laik devlet" denilen bir kavram atmışlardır ortaya. Bu tür devlette her renk bağcık tercihi ve her çeşit meyve ağacı serbest bırakılmıştır. Yalnız bu serbestlik başı boş ve sınırsız değildir. Kimse kimseyi tehdit etmeden, belirlenen sınırlar içinde ağaçlarını yetiştirsin, mahsüllerini alsın istenmiştir. Zaten inanç, doğası gereği birey ile yüce varlık arasında yaşanan özel bir diyalog olduğu için birilerinin çıkıp inancı geliştirmek üzerine politika yapması kesinlikle yasaklanmıştır.

Neyse ki bizler de şanslı toplumlardanız. Devletimizin kurucusu önderimiz bu aydın ve hafızası güçlü insanlardan olduğu için bugün laiklik güvencesi altında yaşıyoruz. Ne mutlu ki, şu andaki hükümetimiz de bu konuda çok hassas olarak çalışmalarını sürdürüyor. Yani laikliğin L' sine zarar gelmesin diye öyle bi uğraşıyorlar ki, takdir etmemek elde değil. Haa tabi, muhalefet partilerimizi unutmamak lazım. Onları da kocaman öpüyoruz.


ÖNCEKİ YORUMLAR: 

Yazan:bunyaminakkaya | Tarih: 2008-01-30 16:17:39
Konu: ORTAK PAYDA
Çok seslilik, çok renklilik, farkmlı bakış açıları...
Gayet kulağa hoş gelen ama uygulamada pek görülmeyen
vitrin süsü kavramlardır.
Bunun için de Ortak Payda diye bir barış çubuğu icad
etmiş bir kaç iyi adam :)
Emme velakin bu ortak paydayı da bizim gibi
toplumlarda pek yerine oturtamayız.
Örneğin inanç konusu:
Hepimiz aynı Allaha inanıyoruz filan deriz, kağıt üzerinde.
Bırak farklı dinleri, farklı mezhepleri;
aynı ailenin fertlerinin inandığı Allah bile farklı farklı
anlamlarla yüklüdür.
Zalim birinin sakat çocuğu için "bak Allah çıkarttı aldığı ahları" der adam.
ama aynı adamın oğlu:
"benim inandığım Allah, masum çocuğu sakat yaparak; zalim babasına
ceza verecek kadar basit değil" der oğlu. 
Ya aslında buna benzer bi yorumu tam öğle saatlerinde yaptım
ama son satırda elektrikler gitti.
Dilerim tekrar değildir...
.........
Ortak paydalar en çok matematikte kullanılıyor, sosyal hayatta iş yaptığına ben de hiç tanık olmadım. 
Yazan:somebuddy | Tarih: 2008-01-30 17:41:49
Konu: yazık
bugünlerde hepimiz öylesine boğulduk ki bu konularla, normalde sayfalarca yazabilecekken, uzak durmaya çalışıyorum, elimden geldiğince..
ama yazın.. çok güzel.. izin verirsen kısaca eklenmek isterim ben de..

beyaz bağcıklıklarının lügatında, kırmızı bağcık takan mandalina sever laikler "dinsiz şerefsizler" değil midir Yec? ya ondansın yani, ya da bundan.. dediğin gibi, çoğunluk ondansa, sarı bağcıklılar da, sırnaşıklık olsun diye (bkz. Yalçın Doğan'ın son yazısı – karda namaz), beyaz bağcık takarak, esen rüzgardan nimetlenmeye çalışırlar.. sonra da vicdanları rahat, kafayı vurup yatarlar..

bugün laikliğin L sine zarar gelmesin diye uğraşanlardan yarın önce tarih ve sonra Allah hesap soracaktır elbet.. tarihe adlarını "vatan haini", mahşerde adlarını "hak yiyen" olarak kazıdılar bile..

hani bir kitap vardır.. William Golding'in Sineklerin Tanrısı diye.. adadaki çocukların o bahsettiğin renklerin altını koyu koyu çizmesiyle yaşanan dramdan bahseder.. aklıma o geldi okuyunca yazını.. saflığımızı kaybetmek ne kadar kolay değil mi? yazık.. :(
.........
Evet gündem hala bununla meşgul. Galiba bir süre bu konu hakkında hiç yazmamak en iyisi. Dikkati kapıdaki ekonomik krize çekmek lazım.

Hiç yorum yok: