31.12.2006

Kurban Oldumunun Kurbanı


Gerek C-kutusuna gerekse de yorumlar bolumune kutlama ve iyi dileklerini ileten arkadaslarima cok selam ediyorum. Ben de sizlerin gecmemis, hali hazirda devam etmekte olan kurban bayraminizi kutluyor, kurban oldugum memleketimde mutlu huzurlu ve saglikli bir sene gecirmenizi diliyorum.

Blogcuya giremedigi zamanlarda cigerinin (yumusak g' siz okunacak) bir kenarinda bir miktar yanma duygusu hisseden kadim dostunuz YEC (Bknz, asagida)

22.12.2006

Evrim Teorisi Üzerine



Evet, kesinlikle doğrudur... Artık hiç şüphem kalmadı, insanlar maymundan evrimleşmişler.
Bugünkü görevim, Meksikali, Perulu ve Kübali arkadaşlarla beraber golf sahasında sürmekte olan turnuva dolayısıyla yıpranan bölümleri işaretlemekti. Ve ne yazik ki yukarıda saydığım Güney Amerikalı dostların hiçbirisi zerre kadar ingilizce konuşamıyordu.

Maricon Üzerine


Bir buçuk ay önce Miami Uluslararası Havaalanı' na doğru inişe hazırlanırken yanımda oturan adamın ispanyolca bir kitap okuduğunu farketmiştim. Bu meşhur turistlik beldeyi gezmeye gelen bir İspanyol turist olabilir, diye düşündüm. Yoksa ne işi vardı ispanyolcanın bir ABD kentinde!

Daha sonra havaalanı görevlilerinin de ispanyolca konuştuğunu fark ettim. "İspanyol Turist kafilesi ile beraber geldik diye bizi de onlardan sandılar herhalde" diyerek safdiliğimi bir müddet daha sürdürdüm. Fakat o da ne, taksici, sokaktaki insanlar, tabelalar ve son gaz akıp giden salsa ritimleri... Hepsi ispanyolca birşeyler söylüyordu. Evet, galiba yanlış uçağa bindik ve Mexico City' nin göbeğine indik... Ne galibasi, illa ki öyle olmalıydı.

14.12.2006

Kıymet Bilmek Üzerine

 
Selam arkadaşlarım,

Benim şu hayatta o kadar çok arkadaşım, eşim, dostum ve akrabam var ki, duysanız şaşarsınız. Ama buraya yazdığım ve kendimi taa derinlerden ifade etttiğim bu satıları kaçının okuduğunu bilirseniz daha da çok şaşarsınız.

Hemen hemen hiçbiri...

5.12.2006

NASIR


Sonunda biz de öğrendik...
Gurbet sol topuğun sağ yanındaki nasırmış.
Işıltılı caddelerde,
büyük alışveriş merkezlerinde koştururken denk gelmez de,
gecenin köründe su içmeye kalktığında
tam da üstüne basarmışsın...
Öyle acırmış öyle acırmış ki,
o an gökyüzü yarılıp
güneş doğarmış memleketinde.


(Miami' ye gelişimin ikinci ayında memleket hasretiyle dolup taştığım bir gecede yazmıştım bu şiirimsiyi)

24.11.2006

Mayami Dolfins Bu Sezon Çok Bozdu


Oncelikle, Turkce karakterler olmadan yazdigim bu ikinci postam icin ozur diliyorum sizlerden. Normal bir zamanda Turkce' yi kullanmak konusunda oldukca ozenen biri olarak bu anormal zamanlarimi hos goreceginize inanayorum (Bu yaziyi aynen yazildigi gibi okursaniz Nilgun Belgun' un Rum aksaniyla Turkce konusmasi gibi oluyor, ben denedim... )

Sayin valim, sayin kuvvet komutanim, degerli okuyucular ve sevgili basin mensuplari... Bugun itibariyle Amerika Vespuci' nin adini vermis oldugu bu kara parcasindaki 26 inci gunumu yasamaktayim. Bu 26 gun bizlere neler getirdi ve neler goturdu? Burada hayat nasil? Bu da hayat mi?.. Gibi bircok sorulariniz oldugunu biliyorum, bugun buraya bu sorulardan hic olmazsa birkacini cevaplamaya geldigimi soylemek isterim.

10.11.2006

Bugün Doğum Günüm


Az önce internetin başına oturduğumda ilk yaptığım iş bloğuma girmek oldu. Doğrusu içim burkuldu. Benim mis kokan cennet bahçemde otlar bürümüş, her yanı domuz ayrıkları basmış. Dükkan desen o daha kötü, en son yağan yağmurlar tavandaki sıvayı iyice kabartmış. Duvarlar rutubet içinde...

Bu arada bana sormadan dükkanımın adresini değiştirmişler. Eskiden " Kemalpaşa caddesi numara 15 " idi...  Simdi " Numara 15, Kemalpaşa caddesi " olmuş. Eh ufak bir yer değişikliğinin kime zararı var, diyeceksiniz. Olmaz olur mu? Efendim, çağımızın dijital postacıları olan kompüterler malesef eski postacılar gibi marifetli değiller. Adreste bir harf bile değişse apışıp kalıyorlar... Neyse tamam, zamanla alışacağız. "Blogcu nokta sharquteri" gitti, yerine "sharquteri nokta blogcu" geldi. İyi bakalım öyle olsun.

4.11.2006

Selamun Aleyküm


Amerika' nin ucundan selamlar. Tam güzel ve keyifli bir yazı yazmaya hazırlanırken internet kafecinin sesi ile irkildim.

- On dakika sonra kapatıyoruz...

Dört gün içinde bulduğum bu en ucuz kafe de (saati 1 dolar) az sonra kapanacakmış...

Şimdilik şunu söyleyeyim. Sağ sağlim vardım, henüz ofise geçmediğim için internete çok fazla bağlanamıyorum.

İlk izlenimler:

Sıcak, pahalı bir şehir Miami ve herkes İspanyolca konuşuyor...

Adam ikaz etti arkadaşlar, şimdilik bu kötu yazıyla idare edin...

**
(Türkçe karakterler sonradan eklenmiştir)

28.10.2006

Gidiyorum Anacım


Sevgili arkadaşlarım,
Önümüzdeki salı günü Atatürk Havalimanı' ndan kalkıyorum.
Şimdilik memleketten bu kadarmış,
Yayınımıza kısa bir süre sonra gurbetten devam edeceğiz...

Blogcuya geldiğim ve kayıt olduğum güne şükürler olsun,
Şükürler olsun ki sizleri tanımışım.

Yazışmak ve görüşmek üzere, şimdilik hoşçakalın...














23.10.2006

Bayram


Galiba büyüklerimiz için daha fazla şey ifade ediyor BAYRAM.

Ve sanki kuşaktan kuşağa geçerken bir parça daha kaybediyor kendinden, hem nicelik hem de nitelik olarak.

Annem taşınma konularında yardım etmek üzere İzmir' e gelmişti üç gün önce. Ana oğul beraber saldık kendimizi tozlu rafların eski kitapların arasına.

21.10.2006

İnsanoğlu Kuş Misali


Takip eden arkadaşlarım bilirler, uzun zamandır ağzımda bir "gitme" lafı dönüp duruyordu. Lafı böylesi geveleyip durmamın nedeni ise işlerimin henüz kesin bir sonuca bağlanmamasıydı. Kesin sonuç bu sabah saat 10 sularında bir kargo görevlisinin elinde ulaştı bana. Mart ayından beri süren tasarılar ve organizasyonlar nihayet başarıyla sonuçlanmış oldu.

Kargo görevlisinin getirdiği şey 9 aylık amerikan vizesiydi. Sevgili arkadaşlarım, en az 9 ay en çok bir buçuk sene kalmak üzere ABD, Florida eyaleti Miami şehrine gidiyorum. Burada kendi mesleğimle ilgili olarak maaşlı bir staj programında çalışacağım.

8.10.2006

EVETSE ÇİÇEK AÇ


Saksıdaki çiçeğim,

şu an sana bakıyorum.
Acaba bazen sen de beni
izler misin?

Evetse çiçek aç.

Sana sorular soruyorum.
Ama sen cevaplarını öğrenmemden
korktuğun için susuyorsun.

Evetse çiçek aç.

Senin ömrün topraktan gelmiş
suyla birlikte.
Benimkiyse alnımdan süzülerek
terle birlikte
toprağa mı gidiyor?

Evetse çiçek aç.


6.10.2006

Hayatımın Filmi


Bu yazı 5 yıl önce yazdığım bir yazının biraz geliştirilmiş bir versiyonudur.
Sanırım, buradan bakınca biraz uzun gözüküyor...
Gözünüz korkmasın, elimden geldiğince akıcı olmasına çalıştım.

**
Benim bir sinema oyuncusu olduğumu çoğunuz bilmezsiniz. Zaten ben de çıkıp her yerde söyleme meraklısı değilimdir. Evet dostlar, bu vesile ile hepinize açıklayayım o zaman

Ben bir oyuncuyum, hatta öylesine bir oyuncuyum ki, oynamazsam bir saniye bile yaşayabileceğimi sanmıyorum bu dünyada. Neyse ki şansım yaver gidiyor da her zaman farklı bir projenin içinde buluyorum kendimi. Evet, tahmin ettiğiniz gibi yine büyük bir prodüksiyonun göbeğine düşmüş bulunuyorum. Bu yeni filmden bahsederken ne kadar heyecanlandığımı tahmin edemezsiniz, bakın ellerim titriyor şu anda… Sanırım bu film hayatımın filmi olacak.

Tamam biliyorum, çok tecrübeli bir oyuncu sayılmam henüz. Hatta replik ezberleme konusunda en berbat on oyuncu arasına rahatlıkla seçilebilirim. Ama kim ne derse desin, başrole kabul edildim işte bir kere. Demek ki, replikleri bülbül gibi şakımak çok ta marifet değilmiş… Uff, bilmiyorum ya, kafam karışık biraz. Önümde zorlu bir maraton var, hazır olmak zorundayım.

2.10.2006

Çünkü Yazmam Lazım


İnanın çok önceden başlamak isterdim bu blogculuk zanaatına. En yoğun olduğum bu günlerde değil de evde sıkıntıdan patlayıp yeni ve gereksiz hobiler edindiğim öğrencilik yıllarımda başlasaydım keşke, diyorum. Hazır ders te çalışmıyorken bari bir işe yarardı yazdıklarım. Ama o zaman internet teknolojisi bu kadar yaygın değildi di mi? Hotmail’ den bir hesap açıp mutlu olduğumuz günlerdi.

Birçok kişiye ulaşabilecek yazılar yazma fikri her zaman heyecanlandırmıştı beni. Bu yüzden elime kağıt kalem aldığım ilk zamanlardan beri bir dergide ya da gazetede yazmanın hayalini kurardım. Benimkisi biraz müşkülpesent bir tutkuydu. Doğru dürüst okumadan, özümsemeden hababam yazmak… Geri dönüp o zamanlarda tuttuğum günlüklerimi okuyorum da, gerçekten çok komik ve eğlenceli geliyor ama boş biraz.

25.09.2006

MACELLAN


- Söyle bakalım Macellan, beni ne kadar seviyorsun?
- İşte bu kadar hayatım...
- Ne yani o kadarcık mı? Sağ elinin ucundan sol elinin ucuna kadar...
- Evet ama kısa yoldan değil uzun yoldan.


24.09.2006

AYRILIK


Sevmiş
olduğunuz kişiye
şu anda ulaşılamıyor.
Lütfen bir daha
hiç denemeyin.

The person
you have loved
can not be reached
at the moment.
Please
never try again
later...


20.09.2006

Selam Arkadaşlar


4-5 günlüğüne ailemi görmek üzere izmir'den ayrılıyorum. Gitmeden önce bir yazı ekleyeyim de gözüm arkada kalmasın diyordum ama başaramadım.

O üzerimdeki karabüyü hala kalkmamış demek ki; tam altı yıldır, bineceğim otobüslere son dakikada yetişiyorum ben, kıl payı... Bu gece de öyle oldu, gayet önemli (!) şeylerle meşgulken bir de baktım ki servisin kalkmasına sadece yarım saat kalmış ve ben hala valizimi hazırlamamışım. Üstelik şu an da bilgisayar başındayım...

Tamam evladım bırak yazmayı...

Herkesin yanaklarından öpüyorum, kendinize iyi bakın...

Hepinize hayırlı ramazanlar...

17.09.2006

Sobeli-yorum 2


İnanın çocukluğumda bu kadar saklambaç oynamamıştım, kısmet bugünlereymiş. O çalının arkasında sessizce ve hiç kıpırdanmadan durduğum halde sevgili Zü-Leyla beni görmüş ve sobelemiş. Eh ne yapalım, soruları cevaplayalım madem...

Ölmeden önce mutlaka yapmak istediğiniz şey?
 
Dünyada beni anımsatacak bir iki eser bırakabilmek (Kollu bacaklı insancıklar dışında)

En çok sevdiğiniz tatil yeri?
 
İzmir, Çeşme.

En çok sevdiğiniz ve okumaktan keyif aldığınız kitap?  
Şimdi, şu kitap dersek, diğerlerine haksızlık olacak... O zaman, okumaya başladığım ilk zamanlarda beni çok etkileyen romanı söyleyeyim. Fareler ve İnsanlar, John Steinbeck... Bugün bu yazara oldukça zaafım vardır. Ne yazsa okurum.

ÇEKİRDEKSİZ HÜZÜN


Güzel temiz bir uyku
Günün ortasında uyanış
Sağlam bir kahvaltı
Yapılacak zorunlu bir işin olmaması
Bir haftalık bulaşığı yıkamanın zorunlu bir iş olmadığına kalpten inanış
Bir bardak su
Bir salkım üzüm
Kıça aşina iki yıllık sadık koltuk
Kıça aşina iki yıllık koltuğun candan kavrayışı
Dudaklarda bir Malatya türküsü
Hiç görülmediği ve hiç bilinmediği halde dudaklardan dökülen o şehrin türküsü
Derin bir soluk
Annenin akla gelişi
Dudaklarda bir Rumeli türküsü
Uçan da kuşlara malum oluş
Perdelerin sıkı sıkıya kapalı olduğunun farkedilmesi
Gidip açmaya üşenilmesi
Tembellik
Düpedüz tembellik
Bir üzüm tanesi
Bir yudum su
Üç sene önce yaşanan bir hatıranın akla gelmesi
Soğuk bir şubat günü bir akşamüstü
Soğuğun hiç sevilmemesi
Hiç sevilmemenin gri soğukluğu
Bir üzüm tanesi
Kirliliği bu evin
Ve de hiç eksilmeyen böcekleri
-Öldüremem şimdi
hiç uğraşma-
Dudaklarda bir temmuz türküsü
Sıcak çok sıcak bir deniz
Ve bu denizde iki sevgili
Tuz, iyot, mürekkep balığı
Bir yudum su
Bir üzüm tanesi
Bu sonuncusuydu

14.09.2006

FETİH

 
İstanbul'u fethettiğinde
on dört yaşındaydı
Fatih,

Bense
on üçümde
tuttum ilk kez
bir kızın elini.

13.09.2006

Sobeli-yorum 1


Evet, biz de nasibimizi aldık bu sobeleme furyasından... Fly Hocam yoğun fikir muhakemelerinden sonra bizi uygun görmüş sobelemek için. Bu alemde en çok aylak gezen kim, diye düşünmüş olmalı? Google arama motoruna yazmış, bir de bakmış ki bizim adımız en ön sırada…
 
Belki bütün Blogcu’ yu dolaşacak bu sorularla ilk elden muhattab olmanın verdiği rahatlıkla başlıyorum. Sorular Zaman Gazetesi yazarlarından Melih Arat' a aitmiş. Bir bakalım.

SORU 1 : Düşmanların saldırdığı bir köydesiniz; bütün köy halkı sizin evinizin altındaki sığınağa saklandı. Düşman askerleri evinize girdiler ve sığınağınızın üstünde geziyorlar. Düşmanların çok acımasız olduğunu duydunuz; daha önce bastıkları köylerde herkesi öldürmüşler. Birden altı aylık bebeğiniz ağlamaya başlıyor. Çocuğun ağlamasını kesebilmek için ağzını ve burnunu kapattınız. Ancak bu işe devam edecek olursanız çocuk ölecek. Eğer çocuk ağlayacak olursa sığınağın yeri keşfedilecek siz ve tüm köyün halkı öldürülecek. Bu durumda ne yaparsınız? Çocuğunuzu boğar mısınız, yoksa tüm köy halkının bulunmasına göz yumar mısınız?

12.09.2006

Babam Öldürdü !


Yine bilgisayar başında geçirdiğim sıradan bir geceydi. Anlamak zorunda olduğum birtakım İngilizce metinleri internet sözlükleri aracığıyla çözmeye uğraşıyordum. Bir yandan da gözüm kendi blog sayfamdaki sayaçtaydı. Acaba kimse girdi mi? Bana bir mesaj var mı? Varsa ne demişler? Yahu ne enterasan bir hadiseymiş şu “blogculuk zanaatı” efendim, daha bir ayda “evlat sevgisini” tattırdı bana. Valla, Allah sizi inandırsın, evden çıkıyorum aklım blogda kalıyor:

“Yahu, yeni bi yazı da eklemedik uzun zamandır… Arkadaşlara ayıp olmasın?”

diyorum kendi kendi kendime. Hani anneler, babalar daima çocuklarının iyiliğini ister ya, ben de blogum için benzer şeyler hissetmeye başladım. Çinlilerin beslediği dijital bebekler vardı, atari oyunu gibi, adı aklıma gelmedi... Onlara dönmeye başladı bu blog işi.

8.09.2006

Farkı Hissedeceksiniz !


Hey ne duruyorsun vatandaş,
At kendini MKEK'e (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu)
Ardında bekleyenin varmış aldırma.
Görmüyor musun her yanın cinayet.
Tüfek al, barut al, mermi al,
At atabildiğin yere...

**

Devlet güvencesi ile silah alma fırsatınız devam ediyor.
Bazı bankalar gelen tepkiler üzerine "kredi kartına 10 taksikle silahlanın" adlı kampanyamızdan çekilmiş olabilirler. Ama bu sizi durdurmasın!

5.09.2006

O Zaman Şarkı Söylemek Lazım


Kendimi bildim bileli şarkı söylemeyi hep sevmişimdir. Evde, kırda, plajda (sağlıklı ambalajda, dememek için kendimi zor tutuyorum ve hatta tutamadım söyledim. Of yaa, sana kaç kere söyleyecem böyle uzun parantezlerden hoşlanmıyorum diye…Yazının akıcılığını bozuyor. Neyse, bu sondu zaten, şimdi tekrar parantezin başını arayıp bulmaktan kurtarmak istiyorum sizi. Cümle şöyle gidiyordu: Evde, kırda, plajda) ne zaman yalnız kalsam hemen patlatırım bir şarkı… Kaşlarım Küçük Emrah’ın kaşları gibi açı yapar. Parmaklarım bulabildikleri ilk nesnenin üzerinde ritm tutmaya başlar. Açık alanlarda ritm tutulacak yüzey olarak en çok göbek kullanırım. Hele yeni yemekten kalkılmış ve yarım litre su içilmiş ise o göbek en ideal tonlamayı verecektir. Ve başlarım o günün popüler şarkısını veyahut ta türküsünü icraya:

“Drama köprüsü bree hasan daaardır, geçilmeeez. Haaaasaaaan…”

Elim göbeğimde “şaptıkı şaptıkı” gezerken birçok kereler başka insanlara yakalandım. Bu öyle bir çeşit yakalanma ki telafisi mümkün değil. Ne diyebilirsiniz ki insanlara?

4.09.2006

LOOP


Hayat winamp’ ta çaldığımız

tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

Hayat winamp’ ta çaldığımız
tek bir şarkı gibi.
Bittikçe başa dönüyor.
En sevdiğimiz şarkı olduğu için değil,
Dinlenebilir tek şarkı olduğu için
Katlanıyoruz ona.

NE DEĞİŞTİ?


Ne değişti geçmişten günümüze,
hangi sular aktı altımızdan?
Aynı nehirde ikinci defa yıkanılmazmış…
Vallahi yalan,
ben delta ovalarında gördüm
aynı saf ve temiz çocukları.
Üst üste yığılmıştı hepsi de.

Hatırlıyor musun,
büyüdüğümüze dair bir kanıt istemiştim senden.
Araba kullanabildiğimizden bahsetmiştin bana
Ve artık kendi paramızı kazanabildiğimizden…
Hahaha!
O paralar ne zaman bizim oldu ki?

Küçükken en güzel oyunun ortasında
başını çıkarıp pencereden
annen çağırmaz mıydı seni?
Şimdiyse en güzel uykudan,
teni sütlaç kokan kızın hayalinden
ve zorla kopardığın o senelik izinden
patronun çağırmıyor mu seni?

Ne değişti geçmişten günümüze,
hangi sular aktı altımızdan?
Yeşil pantolonlu,
beyaz şapkalı
on yaşlarında bir çocukken
kayboldum semt pazarında.
Bir daha da bulan olmadı beni.



Foto: YEC/ Edirne

30.08.2006

ŞAPKASI UÇAN ADAM


Düşünüyordu adam
ufka bakarak.
Mühim şeyler düşünen
tüm adamlar gibi
kaşlarını da çatarak.

Bir rüzgar esti

birdenbire.
Kafasından
şapkasını uçurdu.

Şaşılacak şey

değildi elbette,
fakat o gün ilk defa
bir şapkayla birlikte
içindeki akıl da uçtu.

Ufka bakarak

düşünen adamın
kaşları gevşeyiverdi hemen.

Yüzüne bir yerlerden

bir anlam geldi oturdu.
Akılsız kalan adam
düşünmedi artık.
Ufka doğru son kez baktı.
Mutluydu.
Nasıl olmasın,
bundan sonra her şeyi
kalpten yaptı.





29.08.2006

NİNJA


Bir ninja,
boş bir odada
üstelik üzerinde
hiçbir silah yokken,
karşısındaki adamı
öldürmenin en az
on farklı yolunu
bulurmuş.

Bense
seni seviyorum
demek için
ancak bir yol
biliyorum sevgilim,
boş bir odada
üstelik çırılçıplakken.

28.08.2006

Tükürtmeyin Beni


Her gece Blogcu' nun genel merkezinde aynı dikkatsizlik yaşanıyor. Saatler tam sıfır biri gösterdiğinde, illaki birisinin ayağı takılıyor ve ana bilgisayar fişten çıkıyor...

Eh, o kadar kablo arasından bulunmuyor da meret kolay kolay, on dakika bekliyoruz. Özellikle, sitenize yeni birşeyler ekleyip sonucu görmek için "blogum" tuşuna bastıysanız, bir ağrı geliyor saplanıyor ki karnınıza, anlatılır gibi değil.

LÜKS TÜKETİM


Aşk,

lüks tüketime girer evladım,
vergisi yüksektir.
İşte bu yüzden
aşık olunca
çok acı çekersin.

Ama
bu demek değildir ki evladım;
hiç aşık olmayacaksın,
kesenin ağzını açıp
altınlarını savurmayacaksın…

Kalbini korkak alıştırma
SEV.
En kötü ihtimalle
baban gibi evladım,
bir vergi rekortmeni
olacaksın.



Not: Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.



27.08.2006

YIRTIK PARA


Eski ve yırtık
paraları,
en çabuk yoldan
bir başkasına
sokuşturmanın
makbul olduğu
ülkede,

Elinde
sele bandıyla
en zorlu
para ameliyatlarını
gerçekleştiren
adamdı o.

26.08.2006

Bu Böyle Olmayacak

 
  • Benim adım Mustafa, senin adın Mustafa. Bu böyle olmayacak, bu devirde tek isim kime yeter? Bundan sonra ikimizin adı da Mustafa Kemal olsun. 
  •  
  • Benim adım Mustafa, senin adın Mustafa. Bu böyle olmayacak, bundan sonra senin adın Necmi, benim adım da Fuat olsun. Yo, du bi dakka, seninki Nafiz benimki Adem olsa daha güzel olacak sanki… yo yoo…
  • Benim adım Mustafa, senin adın Mustafa. Bu böyle olmayacak, artık içimizden bir devrimci çıksa da değiştirse şu isim kanunu.

KAPTAN


İşe giderken
sabahları,
usulca çıkar evinden
şehir hatları vapurunun
kaptanı.

Elinde
pabuçlarıyla
bir müddet dikilir.
Bir müddet te
giydikten sonra pabuçları.

İçeriden bir ses mi geldi ne?
Yok canım rüzgardandır,
rüzgardan...

Tuhaf şey
günlerdir içinde
çalkalanan
bu sızı;

Ya bir sabah
oyuncak bebek
ısmarlarsa
küçük kızı
dünyanın bir
ucundaki limandan.

foto: aydın erel

25.08.2006

ERGENLİKLER


Aşık oldukça

biriktirip
içine
sakladığın
tüm sevgiler,

sonunda
tenini delerek
şakaklarından
birer birer
süzüldüler.



24.08.2006

MOLA YERİ


(Anons sesi gelir)

Dinlenmiş
zinde bir halde
uyanmak umuduyla,
sabah ola hayrola,
istikametinden yola çıkmış
sayın uyur,
bünyeniz bir miktar
İhtiyaç molası vermiştir.
üçe kadar sayınca
kalkın.

.......................

Günaydın.
Uyandınız.
Saat sabahın üçü.
Günün aymış olma ihtimali
çok düşük.
Ve galiba siz,
mışıl mışıl gecelerin
adamı olarak
biraz hazırlıksız
yakalandınız.

Şimdi yüklenip
fırçayla sabunu,
çocuk yanınıza gelecek.
Gözlerinizden silecek
rüyaların tozunu.

Fakat
uyanmışlığa inat,
bir müddet daha
debeleneceksiniz
sıcak yatağınızda.

MSN Demeyin Bana!

 
Belki bilmiyordunuz ama mağara adamları olan atalarımız, ateşin bile keşfinden önce her gece bir araya gelip durum değerlendirme toplantıları yaparlardı. İşte bunlardan bir tanesine tanık olacağız şimdi:


(Başkan) – Arkadaşlar, herkes hazırsa bu geceki oturumumuzu açıyorum… Bilindiği üzere uzun zamandır bu topraklarda yaşamaya çalışıyoruz. Gündüz yaprak, gece de çiğ et yiyoruz. Hani, kazayla kuş yumurtası bulsak sevincimizden ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Bu ne kadar gidecek böyle? Soruyorum sizlere… Yattığımız yerde bile rahatımız yok, sırtımıza taşlar batıyor, sivrisinekler kanımızı emiyor… Doğru, bazılarının dediği gibi “buna da şükür” ama ne kadar dayanarız bilemiyorum. Elektrik yok, su yok, Bim mağazası yok. Bunlar insanlığın önemli ihtiyaçlarıdır. Önümüzde yapmamız gereken binlerce keşif ve icat var. Bakın bu gece burada karanlıkta oturuyoruz. Neden? Çünkü sizin gibi kofti adamlardan hiçbiri de çıkıp şu ateşi icat edemedi.

23.08.2006

SİZ?


Siz
kimlerden siniz?

Güzel kadın
sevenlerden mi,
Yoksa
sevgisiyle
kadınları güzel
edenlerden mi?

22.08.2006

SON İCAT


Benim için
cep telefonunu
icat ettiler.
Sokakta bile
her istediğimi aradım.

Benim için
teker teker
her tepeye
baz istasyonları diktiler.
Dünyanın her köşesine
uzandım.

Benim için
oyunlarla dolu,
pilleri tükenmeyen
telefonlar ürettiler.
Dağ başında bile
yalnız kalmadım.

Fakat
gel zaman
git zaman
hepsinden
sıkılır oldum ben.

Sizce de
vakti gelmedi mi
en son icadın?

Lütfen artık
bana
konuşacak
birkaç
güzel söz
yaratın.

21.08.2006

SITMA


Birbirinden sevimli
hayvanlarla dolu
kıtalarında
Afrikalı çocuklar,

Nedense
en çok
sivrisinek
beslemeyi sevdiler.

20.08.2006

Onlayn Dostum ve Ben


Eski Türkler, bir kahramanlık yapana kadar çocuklarına isim koymazlarmış.  Ta ki, o çocuk koca bir ayıyla geri gelince ya da güreşte köyün en babacan adamını yere serince, ona bu olayla ilgili bir isim takarlarmış: “Ayıdöven” ya da “Paçakasnak”  gibi…

Ben de yeni Türklerden bir birey olarak bu veciz olayı kendime örnek aldım ve şartları “blog” dünyasına uyarladım. Şunun şurasında bir haftalık tüyü bitmemiş bir “blogçu” olarak “hey merhaba, benim adım şu, bu sitede böyle böyle takılacağız” demeden önce bir kahramanlık yapmayı bekledim… O kahramanlık ta, daha önceden yazmış olduğum ve kendimce çok değerli olan şiirlerimi insanlarla paylaşmak olacaktı. Önce onları bir yerleştireyim dedim siteme... Zaten ne olduysa da o zaman oldu. Belki kimsenin ruhu bile duymadı ama ben geçtiğimiz üç gün boyunca "Oscar Wilde" edalarıyla dolaştım sokaklarda...

RUHUM MU?

 
Ruhum
bu mahallede oturmuyor
dün televizyonda gördüm onu.
Beyrut' ta bir apartmanda
kan revan içindeydi.
Sol kolu tamamen uçmuş.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Muhtemelen ağaca takılmış
bir şeytan uçurtmasının
Kuyruğuna asılmıştır.
Uçurtma dolaşmış,
gelmiyor.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Sadece ara sıra uğrar bana.
Geldiğinde titrer içim sevinçten,
ona ikram edecek şey bulamam.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Bir keresinde sabaha kadar
şarkılar söyledi dünyanın bütün dillerinde
Hepsi benim, dedi
ben besteledim.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Korkusuzdur o;
Gecenin en karanlık saatinde
en belalı semtlerde dolaşır.
Kendisine bıçak işlemezmiş.
Serseri ve ayyaşlardan
bir çok dostu var.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Şu ana kadar yazılan
bütün romanları okumuş.
Dedi ki;
Güzel değilmiş hiçbiri
ay ışığında bir kadınla
sevişmek kadar.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Biliyor musunuz,
cennet gerçekten varmış
ve orada sütlü çikolata bedavaymış.
Ruhum her gittiğinde
bana bir tane getiriyor.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Bilmiyor,
ben onsuzken çaresiz,
ben onsuzken ümitsizim.
Gel yardım et te
güzelce ağlayabileyim.

Ruhum
bu mahallede oturmuyor.
Sahi, siz niye sormuştunuz onu?
Ruhum belki gelir
belki gelmez.
Üç hafta önce çıkarken
Tamam buldum, demişti;
Uçurtmayı nasıl kurtaracağımı.

Ruhum mu?
dediğim gibi…
 

19.08.2006

BAHAR KOKULU YENİ ACI


Lütfen
çamaşır suyunun
o bildik kokusunu
değiştirmeyin.

Bırakın
bahar kokusunu
baharın çiçekleri
versin.

Nerede
hummalı
bir temizliğe rastlasam,
genzimi yakan
o koku dolsun
ciğerlerime…

Ve bırakın,
aklıma annemin,
yüzümü
okşaması gelsin.

18.08.2006

HER SANİYEDE


Her yeni gelen saniyede
ölmeye hazırsan,
doyasıya
yaşayabiliyorsundur.

Her yeni gelen saniyede
yaşamaya hazırsan,
ölürken
gülümseyebiliyorsundur.

17.08.2006

YARDIMSEVER


Çok yardımsever

bir insandı rahmetli.

Bilhassa
kendine yapılan
yardımları hep sevdi


16.08.2006

BİR BEKAR


Kocaman evinde yalnız başına bir bekar,
Her akşam bu saatlerde kapı deliğinden
karşı eve bakar.

Önce ufaktan gizlice
Sonra alenen, edepsizce.

Burnunda yağlı boya kokusu,
gözlerinde yaşlar birikir...

Bir merhaba, bir tebessüm de
yeter hanımdan gelen.
Fakat o illaki küçük kızın feryadının
peşindedir.

Kocaman evinde yalnız başına bir bekar,
Her akşam bu saatte karşı evle birlikte,
yorgun argın babayı bağrına basar.

15.08.2006

AYIN AYDINLIK YÜZÜ


Genç şair sormuş:

Üstad siz
çok zor bir hayat
yaşadınız.
Ama şiirleriniz
ayın aydınlık yüzü gibi
hep bembeyaz
ve umut doluydu.
Peki bu kadar acı
Nereye gitti?

Yaşlı şair cevaplamış:

İsim neydi?...
Can…

A benim cancazım,
ayın yüzüne düşen ışık
nereden geldi ?
Benim koca ömrüm
güneşin kazanında
cayır cayır
yandı da bitti.
 

14.08.2006

İKİNİZE DE


Söyle bakalım yavrum
sen,
beni mi çok seviyorsun
yoksa
anneni mi?

-İkinizi de…

Canım,
birimizden birini
daha çok seviyorsundur
herhalde.

-İkinizi de…

Mesela gemiden düştük.
sen, annen ve ben.
Ve sadece
sen yüzme biliyorsun.
hangimizi kurtarırsın?

-İkinizi de…

Canım evladım,
senin gücün yalnız
birimize yetiyor.
ikimizden birini seçeceksin.

-!?

Denizin içinde çırpınıyoruz.
annen bir kenarda ben bir kenarda.
vakit çok az.
Üstelik gökyüzünü
kara bulutlar sarmış,
fırtına yaklaşıyor.

-O zaman
ben,
şiir yazarım Baba.
İkinize de...

13.08.2006

Sineği Ziple ve Sil


Sanırım bu teknoloji hepimizi gizlice embesilleştiriyor...
Az önce monitörün ekranına bir sinek kondu ve ben elimi savurup sineği kovmak yerine bilin bakalım ne yaptım?

Farenin ok işareti ile üstüne geldim.
Ve tam sineği üzerine tıklayacakken
"Ne yapıyorum yahu?" diyerek uyandım.
Ben kahkahayı basınca hayvan sesimden ürküp kaçtı.

Herhalde sineği tıklayınca şöyle bir menü çıkmasını bekliyordum:

Sineği kopyala
Sineği kes
Sineği başka isimle kaydet
Sineği norton ile tara
Sineği masa üstü arka planı olarak ayarla
Sineği yazdır
Sineği sil
Sineği sil en mantıklısı sanki...
İyi güzel, silmesine sileceğiz ama ya bu hayvan geri dönüşüm kutusunda debelenir de bütün klasörleri birbirine katarsa ne olacak?

Sanırım Bill Gates bu problem için menüye yeni bir fonksiyon eklesin:
Sineği "ziple" ve sil

AMCALAR ve TEYZELER


Hiç gördünüz mü
yaşlı bir teyzenin
yüzündeki gururu,
hastalığının
latince adını
hem de bir çırpıda
söylerken?

Ya da
duydunuz mu
bir amcanın
sesindeki umarsızlığı,
pencereye tuttuğu
kendi filmine bakarken:

“ Bu ciğerler tamamen bitmiş.”

Bugün
amcalar ve teyzeler
tıp biliminde oldukça
ilerlediler.


12.08.2006

HAKSIZLIK


İki hayvana
çok haksızlık ettik
yıllarca.
Biri köpekbalığı,
diğeri hamam böceği.

Birincisini
seri katil sandık
insafsızca öldüren…
İkincisine de
Pis, dedik
Düşünmeden.
Oysa o,
aşırı titizliği
yüzünden
hamamlarda yaşardı.