24.11.2006

Mayami Dolfins Bu Sezon Çok Bozdu


Oncelikle, Turkce karakterler olmadan yazdigim bu ikinci postam icin ozur diliyorum sizlerden. Normal bir zamanda Turkce' yi kullanmak konusunda oldukca ozenen biri olarak bu anormal zamanlarimi hos goreceginize inanayorum (Bu yaziyi aynen yazildigi gibi okursaniz Nilgun Belgun' un Rum aksaniyla Turkce konusmasi gibi oluyor, ben denedim... )

Sayin valim, sayin kuvvet komutanim, degerli okuyucular ve sevgili basin mensuplari... Bugun itibariyle Amerika Vespuci' nin adini vermis oldugu bu kara parcasindaki 26 inci gunumu yasamaktayim. Bu 26 gun bizlere neler getirdi ve neler goturdu? Burada hayat nasil? Bu da hayat mi?.. Gibi bircok sorulariniz oldugunu biliyorum, bugun buraya bu sorulardan hic olmazsa birkacini cevaplamaya geldigimi soylemek isterim.
  
>>

Oncelikle Blogcu sistemini yuruten arkadaslara bir iki ufak sitemim olacak, bakiniz benim 4 ay once blog yazmak uzere bu adresi secmem tesaduf degildi. Goz onunde bulundurdugum iki kistastan biri yayinlanacak yazilarin Turkce olmasina gosterilen ozen, digeri de sayfalarda reklam ve bazi tanitim yazilarinin -istemdisi olarak- bulunmamasi idi. Fakat bugun bakiyoruz ki, sayfalarimizin tepesinden yavas yavas inmeye baslayan bir seyler var... Bu filmi daha once de gorduk, yukaridan gelen bu reklam kusagi zamanla daha asagilara da inecek ve en sonunda rengarek isiklar sacan ve yerinde duramayan flash animasyonlara donusecek... Ve her sayfamizi actigimizda sayfa butunlugumuzu ve konsantrasyonumuzu bozan olumsuz durumlar ortaya cikacak. Sayin Blogcu yonetimi, sizin ucretsiz blog hizmetinden anladiginiz buysa konusak birsey yok, devam edin...

Sevgili hemserilerim ( hem politikaci, hem rum asilli ) az once dedigim gibi bugun buraya sizin merak edebileceginiz bazi sorulara cevaplar bulmaya geldim. Kendi memleketini birakip yaban ellerde yasamaya calismak nasil bir maceradir? Ustelik te bu yaban eller, cocukluktan beri filmlerini izleyerek imrendigimiz ya da imrendirildigimiz bir ulke ise... Evet yeni dunya ve bu dunyadaki en buyuk devlet olan Amerika Birlesik Devletleri' nden bahsediyorum. Aslinda bu kitanin yeni oldugu falan yok, biz dogulular gelmeden once de orada insanlar yasiyordu. Hem de belki bizden daha ileri devletler ve uygarliklar kurmus olan insanlardi bunlar. Ama tarih kitaplarini biz yazdigimiz icin biraz tarafli baktik duruma...

Efendim lafi daha fazla uzatmadan ilk gozlemlerimle baslayayim:

Biz Turkler cumhuriyetin ilaniyla beraber endaze, okka, arsin gibi olculeri atip standart olculere ve metrik sisteme gectik diye ne kadar sevinsek azdir. Ama gelin gorun ki, elin cahil amerikalisi uc dirhem bir cekirdek kendince olcup biciyor hala... Inch, feet, mil, acre, pound, galon, fahrenayt... Yahu, attigim her adimda dogru oranti kurmak zorunda miyim ben? Yolun ne kadar kaldigina bakacagim, 5 mil diyor.. Simdi bu kadar mil bu kadar kilometre yaparsa...Himm, buradan x' i cekersek demek ki o kadar yolumuz kalmis, bu arada 75 fahrenayt sicaklik ta anamizi aglatmadi degil, bir galoncuk serbetimiz olsa da icek.

ABD ye ilk indigim gece cadilar bayrami idi. Ilk gozlemlerimi bu vesile ile havaalaninda yaptim. Efendim megerse bu cadilar bayramini sadece coluk cocuk degil koca koca insanlar da kutluyormus... Pasaportlarimizi melek kostumu icindeki zenci bayan memur kontrol etti. Sanki cennete giriyormusuz gibi bir izlenim vermek istemisler sanirim. Cennete de pasaportla girdikten sonra ne anladim ben ondan? Bagajimi kontrol eden memur bir iki inceledikten sonra Turkce meali ile "Guzel canta adamim, tadini cikar" dedi. Bunu soyleyen memur beyin saclari rastali, kulaklari da kupeliydi... Aklima bizim gumrukte bekleyen memurlar geldi ister istemez, sessiz sakin, temiz, efendi amcalar hepsi... Kultur soku oradan buradan saldirmaktaydi, son darbe ise cikis kuyrugunda yanima yaklasan bir bayan memurdan geldi "bes dolar ucret aliyoruz, bayim" dedi. Nedenini sormadan (garibanlik iste) cuzdana davrandim ki, kadin "Saka yaptim, mutlu cadilar bayrami" demez mi? Yahu 12 saatlik yolculukta basim gozum donmus, saatim-felegim sasmis, sen bana daha once hic kutlamadigim bir bayram vesilesiyle saka yapiyorsun...

Valla simdi donup bakiyorum da fena bir karsilama olmamis aslinda, ama o zamanlar Miami ucagini kacirmamak icin yogun bir stres icinde oldugumdan tadini cikaramamisim demek ki.

Rahat adamlar bu amerikalilar, isini dogru yaptigin surece her turlu zevzekligi, sakayi yapmakta hursun. Sacin sakalinin sekli tamamen sana kalmis ister bic ister nadasa birak... Dedim ama bazi istisnalar da oluyor sevgili dostlar, eger simdi bu bilgisayarin monitorune lise ikinci siniftaki sifatim yansimakta ise, emin olun sebebi calistigim otelin genel personel kurallarindan baska birsey degildir. Daha onceden fotograflarda gormus oldugunuz uzun saclarim ve sakalim malesef topraga karisti. Kafami sac kesmekten zerre anlamayan kolombiyali bir berbere, sakallarimi ise 1,5 dolarlik kor bir permatige emanet ettim. Fakat her ikisi de emanete hiyanet edip beni zaman tunelinde 9 yil geriye goturduler. Inanin aynaya bakinca test cozup dershaneye gidesim geliyor, ayni lise ikideki halim.

En buyuk tesellim otelde baska Turk arkadaslarin da calismasi oldu. Benim aksime cogu turizm okullarindan mezun olmus ve buraya staj yapmak uzere gelmis arkadaslar. Hatta iclerinden biriyle ev arkadasi olduk. Gun icerisinde konusamadigimiz Turkce' nin acisini gece bir iki saatligine olsa da cikariyoruz, sonra da yorgunluktan sizip kaliyoruz zaten.

     Lige iyi baslayamayan Mayami Dolfins, Siirt Koy Hizmetleri deplasmanindan uc golle yenik ayrildi.

Benim calisma saatlerim bir tuhaf, her sabah 6 da basliyor mesai (Daha onceden dedigim gibi burada toplu tasima tam bir felaket, araban yoksa hicbir sosyal hayatin olamiyor) Sabah ise giderken simdilik taksi kullaniyorum, daha sonra sirket bana geri odeme yapiyor. Taksi soforleri yuzde doksan ihtimalle guney amerikali oluyor... Bu taksi maceralarini baska bir yaziya birakacagim icin simdi cok detayli anlatmayayim.

Bir bisiklet aldim, arasira ise onunla da gidiyorum. Ama bisikleti daha cok sehri kesfetmek icin satin aldim. Buradaki belediye otobuslerinin onunde bisiklet koyma yerleri var. Bisikletini oraya koyup sehrin herhangi bir yerinde surebiliyorsun. Ben de bunu yapmaya basladim haftasonlari... Zevkli oluyor. Bir de otobusler zamaninda gelse benden iyisi yok.

Miamililer klima ve buzlu su manyagi... Her yerde buz makinalari var. Nispeten kis mevsimini yasadigimiz halde ne klimalari kapatmaktan vazgeciyorlar ne de her sivi icine buz atmaktan... Ilk geldigimde sisen bogazim cok sukur ki kendine geldi. Ama kapali alanlarda hala klimalarin tehtidi altindayim. Insanlar otobuste giymek uzere uzun kollu kiyafetler tasiyorlar yanlarinda. Ama kimsenin aklina klimayi kapatmak gelmiyor. Sanki o gayet normal ve bir ihtiyac gibi. Tamam yazin mutlaka oyledir ama simdi havalar ilik, ne gerek var ki?

Burada sunu fark ettim. Bir tane ingilizce yok... Yani bize yillarca okullarda ogretilen saygi dolu kibar ingilizce konusulmuyor, hatta bazi temel gramer kurallari bile yok burada. Belki de hic olmamis. Dogma buyume Miamili olan uc tane adam taniyorum simdilik (Hepsi de zenci basketbolcu gibi masallah) ve ucunun de konustugu ingilizce birbirinden farkli. Ispanyolcaya zaten lafimiz yok, kafamizi sallayip "si senyor" diyoruz geciyoruz. Ama iyi ingilizce konusmakla ovunen biri olarak iletisim kurmaya gelince resmen zorlaniyorum. Ah su yerel agizlar, acayip deyimler yok mu, beni cileden cikariyor... Ama bizim anlayabilecegimiz temiz ingilizce konusan adamlar da cikiyor arasira. Boyle birilerini bulunca sanki koyden akrabamiza rastlamis gibi seviniyorum, cenem dustukce dusuyor...

Sevindirici bir gelisme oldu, bizim otelin SPA restoraninda piyano calmaya basladim. Simdilik cumartesi gunleri uc saat ogle yemegi muzigi yapacagim. Bu restorandaki piyanistin ayrildigini duyunca tesaduf eseri gittim basvurdum. Bir iki dinleyip beni kabul ettiler, ufak ta bir para verecekler. Zaten ozlemisim aleti, bi de uzerine para alacagim hic aklima gelmemisti. Eh uc saat kisa bir sure degil, repertuardaki populer parcalar bitince damardan turku giriyorum. Zaten piyano calmaya basladigimdan beri kendimce Turku duzenlemeleri yapiyordum, simdi fark ettim ki, arka arkaya calinca bayagi da uzun oluyorlar. Ve sanirim millet sevdi turkulerimizi, farkli ezgiler ve bize ozgu olculer ister istemez dikkatlerini cekiyor. Fakat benimkiler klasik turku formunda olmuyor, azicik bati muziklarini andiriyor. Bir dijital kamera alinca calarken birkac parcayi kaydedip buraya koymayi dusunuyorum...

Yaziyi cok fazla uzatmayayim, cunku uzun yazi gozleri korkutur, kacirtir. Bundan sonra da farkli konularla ve konuklarla yine bu studyoda gorusmek uzere.

Ayse Ozgun, Her gun...


ÖNCEKİ YORUMLAR: 

Yazan:caglarbilir | Tarih: 2006-11-25 07:09:50
Konu: ee bi dakka
bitti bu yazı yahu.
kısaymış :)

arkadaşım biz orada ne oluyor anlamak için kitap okuyabiliriz bu tarzda yazarsan, bunu bil. pek bir akıcı geldi de gidiverdi yazı. eline sağlık.

böyle seyrek mi yazacaksın ki peki.
............
Malesef bir sure boyle olacak Caglar. Eskisi kadar bilgisayar basinda zaman geciremiyorum. Ya da bilgisayar basindayken baska seyler yapmam gerekiyor. Ama ben arayi sogutmam merak etme...
Yazan:ssiyah | Tarih: 2006-11-25 07:43:46
Konu: İz
Buralardayım, okuyorum, Eline sağlık yazılar gerçekten bir nefeslik gibi.
Sağol,
Yazan:hbasak | Tarih: 2006-11-25 15:13:26
Konu: kutlama.

Düzenli yazı bekliyoruz, aksatmak yok lütfen....Amerikan iş disipliniyle aksatmadan yazınız, her türlü zevzeklik serbest....Geçmiş cadılar bayramınız kutlu olsun....Bu arada Thanks Giving de geldi geçti galiba onu da kutlarız.

Yazan:eryol | Tarih: 2006-11-25 15:45:14
Konu: amarika
Niyeyse ikidir aklıma ginger geliyor senin yazıları okurken. Bu ulaşım dertlerini ve bisiklet maceralarını anlattığın için olsa gerek diye düşündüm. Tabi her aklıma gelişte de gülüyorum, üzerinden kimse düşmez dedikleri ve bir tek Bush'un düştüğü alet olduğu için :)

Yazan:vaveylaa | Tarih: 2006-11-25 19:25:29
Konu: Hi Mister
bir çırpıda okudum ya ben bu yazıyı Yec, vallahi bak. Gaza gelmişim bir ara, devamına bakıyorum nerede diye. Ben niye böyle yazamıyorum Yec, neden ama, neden ben. İğrencim farkındayım, kafamı dağıtayım biraz dedim, e bunu da senin sayfanda değil de nerede yapacağım demi.
Maceralarının devamını sabırsızlıkla bekliyoruz ey kendini ABD'ye, yetmedi bide üstüne üstlük Miami'ye, atan Türk genci.
Yazan:zuleyla | Tarih: 2006-11-25 23:14:42
Konu: ne güzel yazmışsın YEC
ben de ne güzel okudum :)
yine yaz, yine yaz .. :)
Yazan:suleyman456 | Tarih: 2006-11-27 00:11:41
Konu: ...
Selam YEC,

Piyano olayı gerçekten çok güzel olmuş,tebrikler...Oraya keşfedici bir menajer geldi mi tamamdır bu iş:-)))

Yeni maceralarını soğumadan aktarmaya devam et.Gerçi klimasız olmuyor,tamam,ama hiç olmazsa yazının yanına bir ceket ver blogcuya binmeden,olur mu?:-)

Sevgiler...
Yazan:butterflyvalley | Tarih: 2006-11-28 15:43:48
Konu: ...
sen bu yazıları kitaplaştırırsın artık yurda döndüğünde..

ben amerikadayjen falan diye....
belki biz blogcuları da anarsın kitabın bir yerinde...
işlerinde kolaylıklar.
Yazan:HicASLIyoK | Tarih: 2006-11-28 18:51:26
Konu: Aaa.. Bittiii... :)
Ben kaptırmış gidiyorum YEC ya ne çabuk bitti bu yazı böyle.. :)
ASLI
Yazan:senfoni | Tarih: 2006-11-29 20:08:10
Konu: çok yönlü dostum
yazdıkça daha neler çıkacak senden..piano işini sevdim...ya şeyi merak ettim. this is a table desen anlarlar belki...
ama okuduğum yazıdan şunu çıkardım, moralin iyi adamım...:)
kendine iyi bak...aksatma fazla...
Yazan:dilaya | Tarih: 2006-11-30 20:52:50
Konu: :D
Sanki bizde bir tane Türkçe var... ama haklısın Amerika'da sokakta konuşulan dili anlamak çok zor... Ben şüphelenmiştim acaba bize yanlış mı öğrettiler diye, o zamanlar küçüktük tabi...
Yazan:vivaforever | Tarih: 2006-12-01 12:41:03
Konu: Merhaba Miami Fatihi..:))
Sıkıcı geçen bir gecenin ardından bu yazı çok güzel geldi YEC..
Keyifle okudum yazıyı ve diğer oyrumcular ile aynı paydada buluşuyoruz..
daha uzun yazsaydın gözlerimiz yorulmadan ve yazın bizi kaçırtmadan okumuş olurduk..
Yazılanlardan anlaşıldığ ıkadarıyla iyisin ve keyfin yerinde..
Önemli olan da bu ya..
Devamını beklediğimi söylemeye gerek bile duymuyorum zaten.. 
  

Hiç yorum yok: