13.03.2009

Ander Sevdaluk


Ne zaman güzel bir müzik duysam çakılıp kalıyorum. Hangi dilde, hangi tarzda olduğu hiç önemli değil. Ölmeden mezara gömülmüş insanın şaşkınlığıyla atıyorum üzerimdeki toprağı. "Elini vicdanına koy" denildiğinde elimi en çok koymak istediğim yeri yokluyorum. Atıyor. Zembereği gerilmiş saat gibi değil ama yine de hevesli, işini bilen titiz bir memur edasıyla atıyor. Sağolsun görevini hiç aksatmadı bugüne kadar kalbim. Bir şikayetim de yok, yanlış anlaşılmasın... Ama ben yine de mütemadiyen ölüyorum. Ve öyle kötü ölüyorum ki, tekrar doğana kadar ölü olduğumun farkında bile olmuyorum. Güzel bir şarkının içinde, bir filmin en dokunaklı sahnesinde, uzak diyarlardan gelip kavuşanların başucunda ansızın dirildiğimde toza toprağa bulanmış, aval aval bakınırken buluyorum kendimi. Hayata tekrar kavuşmanın neşesi üzerimdeyken hemen birşeyler yapmalıyım, diyorum. Bir insana iltifat etmek olabilir, bir kızgınlığı unutmak ya da geleceğe dair en az üç umutsuzluğu silmek... Tekrar ölmeden önce annemi arasam, çocukluğuma dair birkaç komik şeyden bahsetsek. Ah, ah ne iyi olurdu.


>> 

Ama ölüyorum, mütemadiyen ölüyorum. Doktora başvurmadım hiç. Onlar ölene kadar iyi ediyorlar insanları. Ölülere imamlar, ölüp dirilenlere de televizyon programları bakıyor. Benim gibi ölüp ölüp dirilenlere ve hatta ölüyken ölü olduğunu bile bilmeyenlere yapacak birşey yok. "Bir insan ölü olduğunu nasıl bilmez?" diyebilirsiniz. Vallahi belirtiler aynı. Ölüyken de nefes alıyorum, tırnaklarım uzuyor, gözüme sinek bile kaçıyor. İşimi seviyor, basamakları sabırla tırmanıyorum. Her yokuşun bir inişi varmış ya, işte o inişe ramak kalmış gibi oluyor... Fakat dirilince anlıyorum ki bunlar hep yalan. Gerçekte yokuş, itiş kakış yok. Dünya öküzün boynuzlarında kocaman bir altın tepsi. Düz.

Yeniden dirildiğimde kahvedeki herkese çay söylemek istiyorum. Normalde hiç yapmam bunu, hatta kahveye gitmişliğim de yoktur. Dediğim gibi tuhaf birşey bu yeniden doğuş. Bazen de boğulma tehlikesi olmayanlara can simidi veresim geliyor. Sokaktaki adamın koluna simidi takıp gitsem mesala... Fakat çok uzun sürmüyor, ölüyorum. Mütemadiyen ölüyorum.

Yazıya başlamadan önce yine yeniden doğmuş idim. Bu sefer bir Karadeniz türküsünün içinden çıktı hayat. Herşeyden önemlisi "sevgi" dedim.

"Dere akar taş ile, gözüm doldu yaş ile" dedi bana.

Ağlamanın güzelleştirici etkisine inanan biri olarak koyverdim sileceklerin suyunu. Camları bir güzel temizledim.

"Gurbete mi gideyim bu sevdalı baş ile" diye devam etti türkü.

Bir yandan ağlıyorum bir yandan da korkunç bir haz duygusu ile çırpınıyorum. Güneş ve yağmurun aynı anda belirmesi gibi. Bu diriliş boşa gitmesin, dedim ve hemen yazıyı yazmaya giriştim. Türküyü de bir yandan döndürüyorum ki ölümüm geciksin. Fakat olmadı tabi. Daha ilk paragrafta yine öldüm. Türküden elekro şok cihazı olmayacağını da anlamış olduk bu vesileyle. Şimdi güneş yok, sadece kar... Soğuk, metanetsiz bir hava. Yarın da iş var.

13 yorum:

Çağlar dedi ki...

Aslında hep ölüsün, arada canlanıp elini uzatıyorsun.
Yok.
Sonra tekrar içeri.
Bir nefeslik dışarı. Sonra tekrar derinler.

Adsız dedi ki...

Ben de aynen senin gibiyim Yec. Bu konuda birşeyler yazacak olsaydım ben de ilk cümlemi: "Ne zaman güzel bir müzik duysam çakılıp kalıyorum" yapardım.

Ama bilirsin işte. Bir de bazı zamanlar vardır. Daha zor olur güzel şarkılar. Acı çektiğinde özellikle. Ve öldürmez ne yazık ki. Öldürmekten beter eder. Keşke öldürse dersin hatta. Öldürse de kurtulsam. Dinlersin. Bir daha dinlersin. Bir daha.. Bir daha.. Dinledikçe kelimeler anlamını yitirsin, acıtmasın istersin çünkü. Ama ne mümkün? Öldürmez, süründürür. "Beni bu güzel havalar mahvetti" gibisinden "Beni bu güzel şarkılar mahvetti" durumu hasıl olur.

Bu gibi durumlarda kötü şarkılar dinlemek acaba ne kadar faydalı olur? Mesela Çelik dinlemek? Ya da Rober Hatemo falan? Hı, ne dersin?

Adsız dedi ki...

Sessizce şaşırıp gidiyorum. Bazen birtakım düşüncelerimle etiketlediğim kişilerin insan olduklarını unuttuğum için böyle şaşırdım sanırım. :)
daha geniş bi zamanda gelmek ve bir sürü şey söylemek istiyordum halbuki ama hayırlısı..
Görüşmek üzre yakın zamanda
kibariye :)

ATALET dedi ki...

hepimizin bi can suyu var..

kiminde bi müzik kiminde bi sözcük deyiş..
kiminde bir el yapımı ürünün inceliği..

içine ruh .. duygu katılmış bişey..

o zaman hala yaşadığımızı hissediyoruz.. ..
kısa sreli ama..

ya olmasaydı..
asker karınca ya da işçi arı gibi olsaydık...

der.. ve sevgilerimi bırakırı

alpernatif dedi ki...

Kırılma noktası diye bir şeye inanırım
aslında her an o ince çizginin üzerindeyiz
kırıyoruz
bantlıyoruz
bir adım ötede yeniden aynı işler

ces't la vie

Şarküteri dedi ki...

ÇAĞLAR:
Evet, ölü olduğum süre kesinlikle daha uzun, dirilmeler arada bir gelen saniyelik sarsılmalar. Sadece sayılarının ve uzunluklarının artmasını diliyorum.

ADSIZ:
Acı çekince müzik yine iyi gelir diye düşünüyorum. Mesala ağıt yakılır gidenin arkasından. Kavuşamayan aşıklara türkü yakılır, dilden dile dolaşıp unutulmasınlar diye. Zaten hüzün ve mutluluğu iki doğru gibi görüyorum ben. Yeterince uzatıldığında bir yerlerde kesişiyorlar... Devir diğişti, tabi Çelik' te değişti biliyosun :)

AAA ASLI:
Dur bi tahmin edeyim sömestır tatili mi başladı? Valla özlettin kendini, elbet gel yine gel... Beni sanırım "full geyik adam" diye etiketlemiş idin. Genelde hüzünlü zamanları seçmiyorum yazmak için. Ama bu böyle bir yazı oldu. Amatör olarak ağlıyorum ama kendi çapımda :)

Kibariye :)

ATALET:
Evet, bir söz, bir hareket, içine ruh katılmış bir eser... Bunlar çekip çıkartıyor bizi ama niye hemen geri dönüyoruz ölüler diyarına? Biraz daha kalalım noolur... Asker karıncalar ve işçi arılar içinden de bir kaç tane çıkıyordur eminim öyle tip. "Yahu bir gün de başka yoldan gidelim arkadaş" diyenler. Petekleri beşgen yapıp yeni ifade biçileri deneyenler falan :) Ama ezeler onları o toplumda yav. Bu toplumda bile eziyorlar diyip hemen mesajı vereyim. Çok mesaj kaygılı gördüm kendimi.

ALPERNATİF:
O ince çizgi yamadan geçilmiyor desene. Valla güzel dedin, doğru söze ne denir?

Çağlar dedi ki...

Aytekin Ataş

Şarküteri dedi ki...

ÇAĞLAR:
Hatırlıyorum sen bu türküyü daha önce bloğunda paylaşmıştın. İlk defa o vesileyle dinlemiştim zaten. İkinciye dinlemek hemen bu yazıdan önce kısmet oldu işte. Şevval Sam' dan dinlemiştim türküyü... Ama türkü Aytekin Ataş' a aitmiş, hakkını teslim etmek gerekir.

Ander sevdaluk, ulaşılamayan, imkansız, bela sevda anlamında kullanılıyormuş.

.. dedi ki...

bulup dinledim şarkıyı.
haklıymışsın.

Adsız dedi ki...

offff..
o ölmeler bana o kadar dokunuyor ki..:((

Adsız dedi ki...

sayın yec yecovic..
sayın yec yecovic..
resepsiyondan bekleniyorsunuz..

carpediem dedi ki...

yec,
ölmeden ölünüz derler
ya,mühim olan o aslında
yaşarken ölebilmek...
gurbet sana dokunmaya başlamış,memleket özlemin depreşmiş ....
ben de dinleyeyim bu şarkıyı,
yec...

Şarküteri dedi ki...

.. :

Bol noktalı bişey oldu bu. Eyvallah, dinlemene sevindim.

LIKELIFE:

Allah geçlerinden versin her birisini diyelim.

OYA:

Çok şükür resepsiyondan bekleniyormuşuz, ya ameliyathaneden beklenseydik?

BEYAZ GELİNCİK:

Memleket özlemi mütemadiyen depreşiyor zaten. Resmen depreşyona girdim burada :) Yakında ailem gelecek inşallah ziyarete.