2.04.2010

Kırkbeş. Başka Yok, Zoruna Gitmesin


Önceki yazıyı harala gürele yazmıştım üç çarşı önce. Hiçbiriniz de uyarmıyorsunuz "yazım hataları, anlam hataları" var diye... Genelde yazdıktan sonra son bir kontrol yapıyorum, hani öğrencinin sınav kağıdını teslim etmeden önce kağıtla helalleşmesi gibi... Hoş öğrencilik dönemimde pek başıma gelmezdi bu, genellikle elimden söke söke alırdı asistanlar. Hah işte, bu asistanlar şu anki hayatımda "nöbetçi astsubay" kılığında çıktılar karşıma. Hayatı zorlaştıran bu adamların toplam miktarı azalmıyor dostlar, maddenin korunumu yasasına tabi olduklarından hayatımızın farklı dönemlerinde farklı kimliklerle geliyorlar sahneye. Neymiş "geç izni olmadan geç giriş" yaparsak ceza alırmışız. Lisede de "geç kağıdı" vardı, hatırlarsanız... Zamanın su gibi aktığı bir çarşı izni düşünün, kum saatinin o daracık boynunu tuvalet fırçasıyla genişletmişler gibi adeta. Öyle bir hızla akıyor. Kum saati değil, kum borusu olmuş! Şimdilerde güneş te geç battığından öğlenin ortasında nizamiye kapısından geri girmek, a dostlar ne yamandır... Bloğunuza yazdığınız yazıyı kontrol edememiş olmak, bir bardak daha fazla çay içememiş olmak faalan lafü güzaf...

>>

Neyse az kaldı. Bir buçuk ay. Manisa ilimizin plakasına (45) geldik. Mesir macununun damağa yapışan baharatlı tadı çok yakın. Spil Dağı' nın eteklerine bakıyoruz, bi de kızların. Yarın da Malatya kayısılarına musallat olacağız...

Başlıkta tipik bir "şafak atma" örneği gösterdim. Genel formül şöyle:

Günün tarihi + Şafak numarası + Başka Yok + Zoruna gitmesin

Şafak atılacak yüzeyler çok çeşitlilik gösteriyor. Tuvalet fayansı, tuvalet kapısı, metal dolap, asansör tahtası, ranza tahtası vs... Şafak, yüzey üzerine kazımak suretiyle atılabileceği gibi kalem ve benzeri aletle de atılabiliyor. Tabi benim formül olarak verdiğim şafak "uzun şafak" arkadaşlar, yeterince geniş olmayan yüzeylere sadece tarih ve şafak numarası ile "kısa şafak" ta atılabilir. Mesala bizim karargahtaki tuvalette gördüm en son, adam sonu yedi ile biten şafakları alt alta yazmış.

77- falanca tarih
67- falanca tarih
57- falanca tarih

...diye gidiyor. En son baktığımda 47' ye gelmişti. Ama çok sakıncalı bir iş. Adamın bir sonraki şafağı yazmaya geleceği günü biliyorsunuz. Nöbetçi astsubay da biliyorsa eğer... Elinde sopayla bir köşeye saklanması yeterli. Tabi ki herşey gibi şafak atmak ta yasak, hele metal kapıya anahtarla kazımak suretiyle şafak atmak çok yasak. Buradan sayın şafak sahibine sesleniyorum;

Arkadaşım, bugüne bugün kuri (aynı celbin askeri, tertip) sayılırız. Eğer bu yazıyı okuyorsan -ki okumadığını sanıyorum- aman diyim vazgeç. Kendini yakmak bir yana bizi de zan altında bırakıyorsun. Bu işin sonu goncada bitmesin! (Gonca; askeri cezaevi -Donanmaya özgü bir terim)

Bildiğiniz üzere ben bir deniz eriyim. Yani anlattığım konular aslında karacılarda çok daha farklı cereyan edebilir.. O yüzden özellikle askerlik terminolojisine uzak olan bayan okurların yazdıklarımla ilgili bir genelleme yapmamasını tavsiye ediyorum. Buradaki gözlemler orduevinde müzisyen olarak askerlik yapan bir deniz erine aittir. (Kendimi de öyle güzel deşifre ediyorum ki)

Gelelim bir sonraki ve belki de en ilginç askerlik hareketine... Hareket diyorum çünkü fiziki bir eylem. İsmi "Şafak Almak"

Gerekli malzemeler:

Bir adet flemenko gitar çalmaya yetkin el
Bir adet gevrek kulak

Hepsi bu! Zor değil, sizde evinizde deneyebilirsiniz. Şafak almak genellikle üst kurraların alt kurralara uyguladıkları bir hareket biçimidir. Bilmiyorum takip edebiliyor musunuz? Üst kurra, eski asker; alt kurra, yeni asker anlamında kullanılıyor. Yani şafak alma, eski askerin yenilere uyguladığı bir görsel etkinlik. Anlaşıldı mı acaba? Anlamayan parmak kaldırıp sormaya çekinmesin... Peki amacı nedir? Niye şafak alınır? Valla bu sorunun cevabını kimse bilmiyor. Baykuşlar neden gece öter? Ya da "tavuk niye bokunu yer?" gibi bir soru. Cevapsız. Ama birinin bok yemesi olduğu kesin. Karacılarda ve havacılarda da var mıdır, bilen anlatsın lütfen...

Şimdi efendim, hareketi anlatmaya geçmeden önce biraz parmak egzersizi yapalım istiyorum. Dediğim gibi, flemenko tarzı ritm atmayı bilen bir sağ el kesinlikle zorlanmayacaktır. Fakat gitar çalmaktan uzak okuyucularımız için biraz konuyu açalım.

Buyrun.

Sağ elinizi bir açın! El sallama pozisyonuna gelsin. Geldi mi? Serçe parmaktan başlayarak parmaklarınızı sırayla kapatın. Kapanan parmak avuç içinde kalacak. Baş parmak harekete katılmıyor, onu zorlamayın. Serçeden işarete, aç kapa. Aç kapa. Birbiri ardına, düşen domino taşları gibi inecek. Yeterli hıza ulaşana kadar bir süre böyle çalışın.

Aç. Teker teker kapa. Aç. Teker teker kapa.

İkinci aşamada bir partnıra ihtiyaç duyuyoruz. Eşiniz, çoçuğunuz, amca oğlunuz falan olabilir. Ama kulağı acıyınca şikayet edecek biri olmasın. Muhnis, efendi, mümkünse ensesine vurulunca lokmasını düşürecek gariban biri olsun. Aynı, askere yeni gelmiş mazlum er gibi!

Partnırınızla yüz yüze gelin. Sağ kolunuzu, onun sol kulak kepçesini rahatlıkla avuçlayabilecek şekilde kaldırın. Yok, avuçlama yapmayacağız ama hareketin başarısı için gerekli bir konum bu. Tamam mı? Şimdi daha önceden alıştırmasını yaptığınız şekilde parmaklarınızı partnırınızın kulak kepçesini dövecek şekilde (serçe parmağından işaret parmağına) hızlıca kapatın. Parmak kapama işlemi mümkün olduğunca hızlı yapılmalı. Hedef, kulak kıkırdağından ses çıkartmak... Askerlik geleneğine göre, kulak kepçesinden iyi ses çıkmayan asker henüz ham askerdir. Olmamıştır, onun şafağı karanlıktır. Fakat zamanla bir yumuşama, takdir edersiniz ki kaçınılmaz olur. Zira bu ham asker her girdiği yerde "Ooo alt kurra gel bakalım bi şafak alalım" diye trampet gibi çalındığı için bir süre sonra senfoni orkestrasının timpanisine döner. Tabi ben yaşça büyük bir asker olduğum için fazlaca "şaklatılmadım" ve kulağım da çok şükür sertliğini korumakta. Ama uzun dönem bir erin, hele yaşı da gençse bu garip ritüelden kurtulma şansı hemen hemen sıfırdır. Şafak aldırmadan askerliğini bitirmiş bir er sanmıyorum ki mevcut olsun. Ordumuz kulakları şakır şakır şaklayan mehmetçiklerden kurulu. Tabi yine karacıları ve havacıları tenzih ediyorum. Ve konu hakkında görüşlerini bekliyorum.

Geçen yazıda değindiğim bir konu vardı. Onu da kısaca verip bu haftaki dersimizi tamamlayalım.

"Götünün yerini bilecen oğlum"

Bu cümle tabi İstanbul aksanı ile söylenmiyor. En makbül olanı Erzurum şivesi ile Fransız aksanının karışımından meydana gelen:

-Gothünun yerini bileceeen oglum.

şeklinde hibrit bir söyleyiştir. Fakat yazı karakterileri ne yazık ki kifayetsiz kalıyor. Bu cümlenin tam orjinal söylenişini duymak için bizzat bizim karargaha gelmeniz gerekli. Yani başka şekilde söylenince de iş yapar ama esas etkisi tam ağza oturmasında gizli. Askerde çok sık duyacağınız bu kalıp alt kurraları ezerken bolca söylenir. Götünün yerini bilmemek, yeni askerin acemiliğinden dolayı haddini aşan işlere kalkışması anlamına geliyor. Haddini aşmak ne olabilir? Mekanın neta bataryasını (denizci dilinde temizlik) tamamlamadan ayrılmak, usta askerlere karşı gelmek, kendisine verilen sürtüş' lerden (ağır iş) sıvışmak vb... Bu düsturdan hareketle, bir bölükteki kişi sayısı kadar göt yeri bulunduğunu anlıyoruz. Yani 200 asker varsa ikiyüz kadar göt yeri olması beklenir. Var zaten, o konuda bir sorun yok. Sorun, götlerin rastgele değil de belli bir kıdem sıralaması içinde yerleştirilmek istenmesi.... Meclis otoparkında bile bu kadar protokol yok. Ama kışlada var. Eski asker yeni askerin götünün yerini bir türlü beğenmiyor.

Bu hafta da yazımız bu kadar sevgili okurlar. Umarım yararlı olabilmişizdir. Gelecek derste torun çeşitlerine girip "yaver torun" ve "piç torun" arasındaki farka değineceğiz. Zamanımız kalırsa,

-Şafağın kaç?
-460
-Ooo naptın adam mı öldürdün?

diyaloğu üzerine çeşitlemeler yapacağız. Bir sonraki dersimizde görüşmek üzere hepinize Manisa' dan bol baharatlı sevgilerimi gönderiyorum.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

=)..
bahriyeli sevgili şarküteri..
şafağın tez gelsin dilerim..
bu değişmez tam kararında gözleme dayalı eğlenme gücün de..

ne kızıyosun ama..
biz imla kontrolu yapacak halde oluyo muyuz seni okuduktan sonra..

hesabım kitabım zayıftır hangi şehirden alınacak şafak.. =)

atalet

Şarküteri dedi ki...

Yukarıdaki yazıda bahsettiğim bu şafak alma hareketi meğer ülke çapında yaşanıyormuş.

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=%C5%9Fafak%20almak

Ayrıca

"askerde yapılan kulak tırtlatma hareketi" diye de bir başlık var aynı sözlükte.

Geçende bir asker arkadaşım babasıyla görüntülü chat yaparken abisi arkadan gelip baba' dan şafak almış :)

Kültürümüzü yaşatalım, sivil hayata geçince bile belirli günlerde eşimizden, dostumuzdan şafak alalım :)


ATALET:
Teeşekkür ederim atalet, gün itibari ile Gayseri il sınırına girmiş bulunuyoruz. Yani 38 gün kaldı. Sevgiler.

Adsız dedi ki...

anladım...17 mayıstan sonra bloğu açtığımızda birşeyler okuyabileceğiz....hayırlı teskereler..feryal

Çağlar dedi ki...

Heh, sen şimdi birazdan bunlara cevap yazarsın :)

Okuduk ha, bilesin.
Hiç şafak aldırmadım, bilesin.
Manisa acemilik yerimdi, bilesin.
Zorumuza gitmez, senin kolayına gelsin hayırlısıyla :)

Şarküteri dedi ki...

ADSIZ:
Yok canım, daha bir iki yazı daha yazarım bitirmeden.

ÇAĞLAR:
Müdür, nerden bildin? Yoksa beni başka sosyal paylaşım ağlarından da mı takip ediyorsun? Hiç şafak aldırmadan askerliğini mi biiiitirdin? Yo, dostum bunu herkesin içinde söyleme... Zora gitmek, deden toruna giden bir temenni. Okuyucu ile benim aramda değil. Saygılar...