14.01.2007

Sevgili Dünlük


Nasılsın ciğerim, görüşemiyoruz valla, eh düştük bir kere kapitalizmin avucuna... Gerçi fazla bir tüketimimiz yok ama biraz ihtiyaçlarımız var be dostum...

Burada genellikle edebi yönü kuvvetli (olmasini umut ettiğim) yazılar yazmaya gayret ediyorum, eh öyle olunca da işin zevkli kısmı olan “günlük kısmını” ıskalıyorum bazen. Blogumda bu eksikliği gidermek üzere “Dünlük” isminde yeni bir kategori başlatiyorum. İsmini böyle seçtim çünkü yaşadıklarımı günü gününe kaydetmek benim tempoma göre imkansız gözüküyor.

Yukarıda gördüğünüz paragrafı yazmak tam yirmi dakikama mal oldu çünkü yeni aldığım bilgisayarın klavye ayarlarını değiştirerek Türkçe’ye çevirmiş bulunuyorum. İnanın bana büyük i’ leri, ğ’ leri tekrar görmek beni çok mutlu etti. Çok iyi hakim olduğun bir dilde aşina harflerle ve dolayısıyla aşina kelimelerle kendini ifade ediyor olmak büyük özgürlükmüş, bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Klavyeye bakmadan yazabilmeyi becerirsem işim bayağı kolaylaşacak çünkü harflerin yerleri Türkçe klavyeyle aynı, farklı olan her tuşun üzerinde yazan harfler ve simgeler...
  
>>

Geçen hafta kendime bir diz-üstü bilgisayar aldım, kendisi şu an adını haklı çıkartmak üzere dizlerimin üzerinde durmakta fakat bu saltanatı çok uzun süreceğe benzemiyor... Efendim, bu tip bilgisayarların buharlı ütünden farksız olduğunu niye daha önce kimse bana söylemedi? Hayır, pantalonun günlük kırışıklığını gidermesi fena bir şey değil ama korkum, bu sıcak hava ve radyasyon dalgasının olası çocuklarım üzerinde yapacağı kırışıklık veyahut karışıklıklardır.

Biraz buradaki hayatımdan bahsedeyim size; Miami’ de hayat ABD’ nin diğer bölgelerinden farklı, bunun sebebi daha önce de belirttiğim gibi Güney Amerika’ dan buraya olan aşırı göç. Yanlış bilgilendirilmediysem burası, ABD’ nin Latin nüfusu en yoğun olan şehriymiş... Latinler ortama ne katıyor? Biraz daha hareket, biraz daha insan sıcaklığı ve salsa (arabalarında, evlerinde ve işyerlerinde hep salsa dinliyorlar, bıkmadan usanmadan...) 

Lakin, gel gelelim kabus gibi üzerimize çöken, her şeyin maddi bir karşılığı olması gerektiğini sıkı sıkıya tembihleyen Amerikan kapitalist sistemi latinlere ve bana rağmen ayakta duruyor. Burada ücretler saat hesabı, ne kadar para kazandığın, saatine kaç para aldığınla ölçülüyor. Haftada 40 saati aştığında ise (bizim iş yerinde böyle en azından) bu barajı aşan saatlik ücretin belli bir miktar artıyor. Size şöyle izah edeyim, Florida yasalarına göre asgari ücret saatliği 6.5 dolar, eğer hiçbir vasfınız olmadan çalışacaksanız bu parayı alacaksınız. Bir gün 24 saat di mi, sahip olduğunuz bu 24 saati tamamen satabilirsiniz, bu durumda günde 24 x 6.5= 156 dolarınız olur. Gerçekten iyi para di mi? Ama ya uyku, ya yemek? Onları geçeceksiniz, insanın gereksiz ihtiyaçları onlar. Tamam, tamam...  O halde paranızla kendinize biraz uyku alın. 4 saat uyku 2 saat te mola ve yemek satın alalım, ne kadar paramız kaldı? 117 dolar... Tamam, hergun bu tempoda calışsak ve Pazar günü 24 saatlik tatil satın alsak haftalık ne kadar para yapmış (ağızlardan düşmeyen Make Money’ nin Türkçe karşılığıdır) olursunuz? Hımm, şimdi biraz matematiğe ihtiyacımız var, 40 saati 6.5 dolardan bunun üzerini de 9 dolardan hesaplayacağız, sonuç haftada 772 dolar kazanılıyor. Burada ücretler haftalık olarak ödenmekte ve haftalık ücretten FIT ve FICA isminde vergiler kesilmekte. Bu vergileri atarsak kaç paramız kalır? Ortalama 600 küsür... Günde 18 saatlik bir çalışma ayda net 2400 dolar gibi bir para kazanmanızı sağlar. Ama dünyadaki en değerli şey olan zamanınızı satıp kazandıklarınız, kaybettikleriniz yanında ne kadar değerlidir? Ve dikkat edin size kimse ne yapıyorsun dostum, sağlığın tehlikede demeyecektir, karını ve çocuklarını en son ne zaman gördün de demeyecektir... Size denecek tek şey “Make money, make money” dir. Peki böyle bir tempoyla ne kadar yaşanır dersiniz? Amerikalı işçilerin cevabı şu olacak: Ölene kadar.

Belki bu kadar düşük ücretle değil ama aynı tempoyla tatilsiz çalısan yüzlerce insan var bizim otelde. Örnek, servis şoförümüz Terry, bir aydır hiç tatilsiz ve günde 16 saat direksiyon sallamakta... Otelde araba parkederken gördüğünüz adam gece karşınıza siyah bir kıyafetle komi olarak çıkabiliyor. Sabahları yerleri süpüren bayanın aslında oda servisi elemanı olduğunu öğreniyorsunuz. Cumartesi günleri spa restoranda piyanosunu dinlediğiniz kişiyi beyaz gömlekle kafeteryada kasiyerlik yaparken görebiliyorsunuz, sonradan tesadüfle öğreniyorsunuz ki bu kişi aslında Türkiye’ den gelmiş bir ziraat mühendisi imiş ve asıl olarak Golf Grounds departmanında intern supervisor olarak çalışıyormuş...

Bu son kişi tanıdık geldi mi size? Başta dediğim gibi kapital sistem herkesi çarkları arasına alıyor. Benim bu işlere bulaşmam ise tamamen tesadüflerle oldu. Ev arkadaşım Mustafa piyanist arandığını söyleyince kendime engel olamadım ve gittim başvurdum ve onaylanınca da cumartesileri 3 saat kadar yemek müziği tadında çalmaya başladım (Bu arada bahsettim mi bilmiyorum ama 7 senedir piyano, on yaşından beri de klavye çalıyorum. Bu hobim, yazı yazma hevesimden de daha köklü ve önemlidir benim için) Piyano işi ruhumu dinlendiren ve beni şarj eden bir özelliğe sahip, üstelik her canım istediğinde gidip pratik yapmama da izin veriyorlar... 

İkinci işim kasiyerlik; Pazartesi ve salıları otel çalışanlarının yediği genel kafeteryada dört saat çalışıyorum, bu iş golf sahasında çalısmaya göre acayip kolay ve sosyal... Çünkü otelde çalışan herkes kasanın önünden geçiyor ve geçerken de bir iki muhabbet ediyor seninle... Daha güzeli etrafta dişiler var yahu! Bizim golf ground departmanı maaşallah asker ocağı gibi olduğundan insan bir süre sonra bezebiliyor... Duyduğuma göre otelimize Brezilya ve Arjantin’ den yeni kızlar, pardon yeni “work and travel” öğrencileri gelmiş, umarım karınları bol bol acıkıyordur ve kafeteryamızdaki bol çeşitli latin yemeklerine karşı koyamıyorlardır... Son ve esas işim Golf Grounds, yani bir nevi çimencilik... İşimiz genel olarak sahayı sürekli yeşil tutmak. Golfçülerin vuruş yaparken çimene nasıl büyük zarar verdiklerini biliyor muydunuz? Neredeyse her vuruşta kökten söküyorlar anasını satayım, yahu ne istiyorsunuz güzelim yeşilden? Cevap: Biz bu atışları yapmak için her defasında 250 dolar para ödüyoruz... Yine para yine para...  Parasını ödeyince herşeyi hakediyorsun...

Uzun lafın kısası, YEC kardeşiniz haftada tam 51 saat çalışıyor. Pazar günleri tatil yapıyor ve 6 gün boyunca her sabah 04.30 da kalkıyor çünkü 06.00 da sabah içtiması için hazır bulunmak zorunda... Bu tempo daha ne kadar gider böyle? Öncelikli olarak şunu söyleyeyim ki, ben buraya çok çalışıp para kazanmaya gelmedim. Amacım mesleki tecrübe kazanmaktı. Hala da öyle ama buradaki bazı olmazsa olmaz ihtiyaçlarımı karşılamam gerekiyor. Çok değil iki tane: Araba ve Dijital Piyano. Birincisi gerçekten ABD’ ye geldiğimi anlamak ve şehri keşfetmek (buna sabahın köründe sokaklarda perişan olmamak ta eklenebilir) İkincisi çok sevdiğim ensturmanımda ilerlemek ve gerçekten kayda değer birşeyler üretmek, kim bilir belki bu ülkede hiç ummadığım bazı kapılar açılır önümde...

Yazımın sonlarına gelirken hala klavyede acemilik çekmek biraz sinirimi bozsa da sonunda kendime ait bir bilgisayarda Türkçe yazmak biraz moralimi düzeltiyor. Sevgili Dünlük ve bu yazıyı okuyan arkadaşlarım, Allah sizden razı olsun... Yeni yazılarda görüşmek üzere...


ÖNCEKİ YORUMLAR: 

Yazan:ipeksol | Tarih: 2007-01-15 00:17:27
Konu: düş

canım yaa..okurken hem koptum gülmekten hemde epey bir senin koşturmalarını canlandırdım gözümde..kolay gelsin sana yec... piyanonu arabanı ve mesleki
tecrübeni kap gel ..biz hep seni bekleriz havaalanında..
........... 
Eyvallah cok naziksin ama daha var gelmeme, simdilik eve donebilirsiniz ipekcim, ben buradan cikarken ararim.  
Yazan:hicasliyok | Tarih: 2007-01-15 18:05:55
Konu: Bariiiii...

bu sıcak hava ve radyasyon dalgasının olası çocuklarım üzerinde yapacağı kırışıklık veyahut karışıklıklardır.." :)) Eh ben ne diyeyim YEC. Okuduklarım bana pek de yabancı değildi. Ablam bana bunları telefonda anlatırken ben de Ankara'da bir cafe'nin alt katındaki mutfakta çürüyordum:) Saati 6.5 dolar dediğinde benim neredeyse bir günde 6.5tl aldığımı ve günde en az 12saat işte olduğumu hesaplayınca ağlayıp durmuştum :))).. Hazırlıktan hemen sonra (ha aynı şeyi yapmayı planlıyorum.. Orada yaptıklarını okumaktan büyük keyif alıyorum. Yeni yazılarda görüşmek üzre YEC . Allah hepimizden razı olsun (Bu son cümle yazındaki son cümleye dayanarak yazıldı :)) )
Çalışacağım diye PARAlama kendini YEC:)
ASLı
.................. 
Saol asli, yorumun ve ilgin icin tesekkur ederim. Napalim ben de paralanacam diyerek paralaniyorum, yoksa paralanamiyor muyum? Yoksa cekostavakyalilastiramadiklarinizdan miyim ben de?
Yazan:dilaya | Tarih: 2007-01-15 19:42:46
Konu: :)

Ne yani sizin ordaki golfçüler çimleri kopardıktan sonra onları kendi yerlerine yerleştirmiyorlar mı, bizimkiler yapıyorlardı... Yani bildiğim kadarıyla bu bir kural, neyse... Ama ilginç bişey tabi o çimin bütün halinde kopması sonra yerleştirince yine tutması falan:) Zor işiniz, sen hep böyle yaz, artık bilgisayarın olduğuna göre daha sık yazar belki dünlüğü günlüğe çevirirsin... Ama pardon make money di mi???
...........
Yok dilay bunlar bizim turkler gibi kiymet bilmiyorlar. atisi yaptiktan sonra dokmeleri centilmenlik geregi olan ince bir kum var, onu bile dokmeden gidiyorlar, arkalarindan biz topluyoruz resmen...
Yazan:imbirgaripsinbirgaripler | Tarih: 2007-01-15 22:58:25
Konu: ***

piyano işi iyimiş:))
ben bu sabah 7.30 da kalkmak zorunda olduğum için içimden baya bir isyan etmiştim mutsuz olmuştum ama yazını okuduktan sonra isyanıma utandım ne tembelim ya hu dedim.bana moral motivasyon oldu kendi kendimi sorguladım valla bak:))
hadi kolay gelsin kendine iyi bak :)
...............
Vay be benim gibi tembel bir adam caliskanlik adina ilham kaynagi olmus ha, cok duygulandim... (ben turkiye deyken bezgin bekir den farksizdim imbir...)
Yazan:caglarbilir | Tarih: 2007-01-16 00:47:05
Konu: Şimdi meyk mani de, şöyle bi konu kafama takıldı...

gidiyoz, para kazanıyoz. giden herkese para var bu adamlarda. neden var, ya da neden biz gidince iş buluyoz, çünkü bunlar(amarıgalıla) para harcama insanları.... tüketmeyi seviyolar. peki bunlar neyi tüketiyolar, paralarını... paraları bitince ne oluyo, başka para buluyolar.

yec, gördün mü, ırak'ı senin yüzünden işgal etmişler. yaa 
.............
Valla caglar benim ABD ye gelisim Irak olayindan sonra oldu. Ama bundan sonra yiyecekleri haltlarda milyonda bir de olsa benim de parmagim olacak diye inan cok uzuluyorum. Ne yapsam biraz casusluk faliyetlerine girip icten cokertsem mi amerikayi? Bir iki ay daha gecsin de ben yapcagimi biliyorum...
Yazan:suleyman456 | Tarih: 2007-01-16 01:17:52
Konu: ...

Yazıya şööyle bir göz gezdirdim,yeni başlayan finallerden dolayı birşey okuyacak mecal kalmadı çünkü!En kısa zamanda döneceğim..

Sevgiler 
............
Saol suleyman yazida senin gozlerin gectigi yerlerde iz kalmis anladim zaten... Finallere cok selam soyle, de ki onlarsiz gecen her gunumde hic mi hic kahrolmuyorum. " Aslinda var ya, ogrencilik gibisi yok haci " geyiklerine ise hic mi hic girmiyorum. Kahrolsun ogrencilik, yasasin serbest piyasa ekonomisi...
............
En kötüsü de son sınıfta öğrenci olup da kısa bir süre sonunda öğrenci olmayacağını bilmek.Ne idüğü belirsiz bir yaratıksın yani! 

Yazan:aslisahin | Tarih: 2007-01-16 11:43:14
Konu: biz geldik

YEC'cim bir süredir yazılarını takip ediyordum Şahin'e de gösterdim şimdi üzerine geyik bile çeviriyoruz. Seni özledik,seni okumak güzel, çok kolay gelsin kendine iyi bak.
Aslı
............

Tesekkur ederim aslicim, eski silah arkadaslarimin yorumlarini burada gormek beni cok mutlu ediyor. Sahin' e de cok selam, beni hala bir kiz sanmiyor di mi? Senin de bir blog sayfan vardi di mi? hala devam ediyorsan bana adresini gonderir misin? Saygilar, sevgiler...
Yazan:hbasak | Tarih: 2007-01-16 11:57:19
Konu: çalışma

Yazın bana Dirty Pretty Things filmini hatırlattı. İngiltere'de geçiyor ama düzen aynı düzen...gündüz taksi şoförü- gece resepsiyonist olarak çalışmayı sürdürmek için uykunun gereksizliğine kendini inandıran Nijeryalı bir doktorun öyküsü...Filmde doktorun karşısına bir Türk kızı (Audrey Tautou canlandırıyor) çıkıyor, senin de kafeteryada karşına öyle biri çıkar inşallah.
...........
Agzindan bal mi damliyor ne? Audrey ablayi oyunuyla, boyuyla postuyla cok takdir ederiz. ama bahsettigin filmi bi turlu goremedim, denk gelmedi iste... Saol basak. Senin de karsina bir yerlerde bir Nijeryali Doktor cikar insallah, ne de olsa Turk kizisin di mi?
Yazan:suleyman456 | Tarih: 2007-01-18 00:32:32
Konu: ....
Yazını okudum en sonunda ama kıskanıyorum hocam,bu kadar güzel yazma:-)Birisi mizah dergilerinde yazmanı önermişti,bir düşün derim ben de:)
Sevgiler.
Yazan:farmau | Tarih: 2007-01-18 18:50:36
Konu: mrb
Sana kolay gelsin diyelim ama bence biraz da oraların tadını çıkar gitmişken değil mi?S
aatlik ücret sanki iyi bir sistemmiş gibi geldi bana
Yazan:ssiyah | Tarih: 2007-01-22 23:09:03
Konu: Dün
Yaşa
Doyasıya..
Yazan:dilaya | Tarih: 2007-01-23 20:40:12
Konu: s.o.s

Şimdi acil olarak bana ordaki kuaför fiyatlarını öğrenmen lazım:) Ciddiyim bütçe yapıyorum da kendime, bir kaç kalem eksiğim kaldı, bir de şöyle elden düşme bir araba fiyatı lazım, bakşa eksik kalmamıştı sanırım...
En önemlisi kuaför, boya kesim falan filan işte, gülme ciddiyim....  
Yazan:butterflyvalley | Tarih: 2007-01-25 02:40:29
Konu: kategori ismi muhteşem !!

henüz dün'lüğünüzü okumadım....... 
ben isme takılı kaldım da : "dünlük" ne kadar orjinal geldi .....!
( hüdaverdi )
  

Hiç yorum yok: